Bu Pazar, Komutan Pazzar yazısında bahsettiğimiz komuta değişimi gerçekleşti: Sarp bir günlüğüne ailenin komutan koltuğuna oturdu. Ya da öyle olduğunu sandı… Burada yazacaklarım bazı güç odaklarını ciddi seviyede rahatsız edebilir. Başıma geleceklerin sorumlusunun kim olduğunu anlattığım bir videoyu, çok güvenilir bir kişiye gerektiğinde yayınlaması için bıraktım. Korkmuyorum. Videonun yayınlanması halinde gelebilecek olası layklarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Sabah genç komutan uyandığında anne ve babasının tezahüratları eşliğinde görevi devraldı ve kahvaltı esnasında yaptığı bir basın açıklamasıyla günün planını halkıyla paylaştı. Önce komutana yeni bir su matarası alınacak, sonra mıknatıslı küpe bakılacak, arkasından kendi seçtiği restoranda yemek yenecek, son olarak yoğurtlu dondurma ve akabinde Aikido ile kapanış yapılacak. Plan alkışlarla karşılandı ve kahvaltı sofrasına oturuldu. Dakka bir gol bir, Anne komutan aynen komutanlığa devam. Yalaka çavuş olarak hemen uyardım genç komutanı: “Sarp, bence anne hala komutanlık yapıyo, ona bişeyler söylemelisin belki de”. Genç komutan annesini uyardı. Anne, yüzünde politik bir gülümseme ve gözlerinde ateşle bana bakarak, ama sadece bakarak, “Seni lime lime edeceğim Serkan” dedi. Yani öyle demedi sesli olarak ama ben anladım. Ve bu benim pek bir hoşuma gitti. Edemeez kii, edemez kii. Sarp’ı annenin gıcık olacağını bildiğim şeyleri yapmasına teşvik edip, her müdahelede emir-komuta zincirini hatırlatarak az önce bahsettiğim bakışlardan daha çok almaya başladım. Bir güç savaşı başlamıştı ve ben sonuna kadar gitmeye kararlıydım. Ailenin küçük boylu işletmesi (ben), dev holdinge (anne) karşı. Davut ile Golyat.
Bir ara işle ilgili birşeyler yaparken içeriden yeni ve eski komutanların neşeli kahkalarını duydum Salona gittiğimde genç komutanın şampanya bardağında süt içtiğini gördüm. Güç zehirlenmesi. Bununla beraber isterse sütü annesinin topuklu ayakkabısından içsin, benim mücadelem anne ile idi ve şampanya manevrasıyla anne kazanmaktaydı. Daha yoğun bir karalama kampanyasına ihtiyacım vardı. Daha agresif olmalıydım. Tam saha pres. Annenin gıcık olacağı şeyleri yapıp, o bizi her uyardığında Sarp’ı fitne ile annesine karşı doldurmaya çalıştım. “Sarp bak anne senin komutanlığını kabul etmiyor galiba, hani sen komutandın?” Allahtan çocuk yetişkin gibi davranabiliyor. Bir ara “Bu iki oldu. İkinizi de uyarıyorum. Devam ederseniz, ikinize de sarı kart göstermem gerekecek” dedi. Demek ki televizyondan bir şeyler öğreniliyormuş… Biz de daha makul davranmaya başladık. Sarp odasında oynarken anne ile mutfakta karşılaştık ve “Ben ne zaman komutan olacağım?” diye sordum. Golyat, ben daha cümlemi tamamlamadan “Sen kölesin, öyle de kalacaksın!” diye tısladı. Kumdan kalbimin ince duvarları böyle büyük ve acımasız bir dalgayla başedemedi. Duvarlar eriyip çökerken, kaleye dolan tuzlu sular gözlerimden sel olup akıyor; bu sözler ise el olup yanaklarıma cömert tokatlar atıyordu. Koşarak kapıdan çıktım. Amaçsızca sokaklarda koşmaya başladım. Martılar ve kargalar yol boyunca dizilmiş, sadist kahkalarla gülüyorlardı bana. Geçen arabalar korna çalıp, açık camlarından tüm ağızlarıyla, ağza alınmayacak küfürler ediyorlardı. Kediler kollarımı tırmalıyor, köpekler paçalarımı ısırıyorlardı. Yaşlı teyzeler camdan/balkondan üstüme kızgın yağ döküyorlar, yaklaşanlar ise örgü şişlerini böğrüme böğrüme batırıyorlardı. Sonra eve döndüm, giyinip dışarı çıktık.
Genç komutanın tüm durakları tavaf edildi, tüm dilekleri gerçekleştirildi. Su mataralarının fiyatı ne öyle afedersiniz?? Neyse… Matara sonrası küpeye geçtik. Mıknatıslı küpe arıyoruz dedik. Buyrun burada var diye bize kerpeten mantığıyla tasarlanmış halka küpe verdiler. Tam da aradığı şey! Anne komutan atlayıp, “Önce bende deneyelim istersen” diye uyardı. Kim sallar Yalova kaymakamını. “Ya gerek yok yeaa” dedim ve küpeyi Sarp’ın kulağına taktım, ama et benimki olmayınca, sonra düşmesin diye biraz da sıktım. Bir saniye sonra Sarp’ın gözleri doldu (komutanlar da ağlar). “Baba çok acıyo, çıkar hemen, çıkar çıkar!”. Toprakla çok uğraşmadım ama parmaklarım piyanist formatında da değil. Küpeyi iki yanında tutup geri açamıyorum. Küpe için çok dolma kalan parmaklarım var. Arada çekiştiriyorum, ben çekiştirdikçe Sarp’tan tiz sesler çıkıyor, satış elemanı ve anne de dahil olunca, bir kakafoni bulutunda kriz yönetmeye çalışıyoruz. Dükkandan kırmızı-mor iki kulak ve hayal kırıklığı ile ayrıldık (Evet, sonra diğer kulakta bir daha denedik, ama aynı sonucu aldık. Nasrettin Hoca görse yüzümüze tükürürdü). Bir erkek ve mekanik bir sistem bir araya geldiğinde “Başarısızlık” kabul edilemez. Ben bu işi anlamadım, diye dışarıda bir de ben taktım küpeyi kulağıma. Sarp haklıymış. Ve eşimin küpeyi çıkarma performansı benimkinden çok da farklı değilmiş. Artık üç kırmızı-mor kulak vardı menümüzde ve biz bundan kimseye bahsetmeyeceğimize ant içerek sonraki adıma geçtik. (Bu arada biz sokakta küpe krizi dolayısıyla tepişirken, en son sinirlenip küpenin bir tekini hızla uzaklara fırlattım. Kadıköy Şaşkınbakkal ışıkların orda bir küpe teki bulursanız, o bizim büyük ihtimal. Aman diyim şaşırıp da takmayın. Hayvan gibi acıtıyor).
Aikido’dan sonra babaanneye uğradık – ki artık o noktada Sarp komutanlığını unutmuş, sancağı annesine devretmiş ve kuzeniyle birlikte sivil hayatına geri dönmüştü. Dönmeden önce bunu her Pazar tekrarlamaktan filan bahsediyordu ama Golyat geçiştirdi.
Sonuçta o günün planını yapmaktan başka, şampanya bardağında süt içmek, bir çocuğun kararları aldığını hissetmesine yetebiliyormuş. Benden büyük iki insan sürekli benim adıma karar alsalar nasıl hissederdim diye düşündüm. İyi hissettirmedi, çok düşünmemeye karar verdim.
Pazar günü iki kişiye daha yaradı. Anne komutanlığının altını biadımızla kalın kalın çizdi. Bana da pay çıktı tabii.
Söz verdi, bu Pazar da ben komutan olucam 🙂
ahahaha ya bu küpe olayının aynısı bu pazar bizim evde vuku buldu! bizimkisi gelecek aya 5 olacak, aşırı kokoş bir küçük kadın (sadece emoji değil munch’ın çığlık tablosunu koy buraya). Ben de artık durumu kullanma uzmanı oldum, küpe mi istiyorsun çok küçüksün’den anlayan kim, al küpe sana diyip kulağa aban sık acıt azıcık bak bir daha istiyor mu (en azından 5 sene çözdük bence bu olayı)
Ya bu blog ingilizce olaydı, beyim de okuyaydı.. kendisi google translate’ten türkçe metin çevirisi yaptırma azmini çoktan kaybeden yabancı damatlardan….
Bugün buldum bloğu, bu hep böyleyse zevkle takipteyim vallahi 😀
Son zamanlarda çok aksattım ama bu güzel geri bildirimle yazıları sıklaştırma aksiyonumu hayata geçirebilirim 🙏🏻