Çocuklandıktan sonra insan geçmişiyle sıkı bir hesaplaşmaya giriyor. Çocuk büyürken bir sürü ilkler yaşıyor ve ebeveynoş da kendi ilklerinin fotoğraf albümlerini karıştırma fırsatı buluyor. Aa ben de böyle şeyederdiiim, bizim zamanımızda daha şeydi her şey, böyle şeyler yoktu, onun yerine şu şeyler ve bu şeyler olurdu, bak yaa şimdi oğlanı görünce şey ettim… Cümledeki “şey”leri siz doldurun artık.
Bu şeylerden bir tanesi de ödev şeysi. Çocukluğumuzun şirin ama huysuz devi. Bazen seve seve yaptığımız, bazen döve döve yaptırıldığımız. Başlaması imkansız, yapılması Çin işkencesi, bittiğinde tarifsiz bir özgürlük hissi veren süreç. Öğrenmenin uygulama aşaması diye bilinir. Uygulamada öğrenmeye katkısı öve öve bitmez. Yeterince kelime oyunu yapıp kendimi tatmin ettiğime göre, dönelim geri hikayeye.
Annesinin aşkısı bu sene ilkokula başladı. Yuvadayken nadir görülen bir hayvan olan ödev, günlük rutinde yerini aldı. Gül gibi anası dururken babasına çekmiş anasının bir tanesi. Ödev konusunda yedi kaplumbağa gücünde. “Sarp hadi ödev” deyince, Küçük Emrah’tan Gremlinler’e uzanan geniş bir duygu ve sinir skalasında yolculuk yapıyoruz. Ödeve gitmeyen her yol mübahtır. İki dakikada yazacağı iki cümle, yirmi iki dakikada noktasına kavuşamıyor. Bir tek istisnası var, ödevden sonra çok istediği bir aktivite varsa, iki dakikada yazacağı cümleyi iki dakikada yazıyor. Koca koca beyinler motivasyon konusunu çözmeye çalışıyor, alın size motivasyonun dayanılmaz hafifliği.
Çocukla ilgili her konuda olduğu gibi ödeve de evimizin cumhurbaşkanı, başbakanı, genelkurmay başkanı, çocuktan sorunlu devlet bakanı, karar verici mercisi, başöğretmeni el attı. Sarp ödevlerini anneciğiyle yapıyor hep. Evin Sebastian’ı, Külkedisi, şoförü, hamalı, itilmişi, kakılmışı olarak ben de egomu tatmin etmek için sürekli fırsat aramaktayım. Anne her ödev yaptırdığında, yakınlarda dolanıp mırıl mırıl “Öyle yaptırılmaz, böyle yanlış bence, cevabı söyleme, kendi bulacak, …” diye laf atıyorum. Oyuna girmek istediğini belli etmek için çırpınan yedek oyuncu gibi. “Oğlum benimle yapmak ister misin?” diye sorduğumda, çocuk iki saniye yutkunup, kakasını yaparken büründüğü yüz ifadesiyle “Anne?” diyor. Sosyal medyada resmimi bulabilirsiniz, allah aşkına bi bakın şu masum yüzüme, ben korkulacak bir manyak mıyım?? (Cevap vermeme hakkına sahipsiniz).
Geçenlerde elime böyle bir fırsat geçti. Önce bu bir tuzak mı diye kıllandım, ama öyle de olsa kendimi tatmin etmek, pardon, ispat etmek için gelen bu fırsatı tepecek kadar da manyak değilim. Diyorum ya, bütün sezon 10 dakika da olsa maça girmek için popo çürütmüşüm kulübede, şimdi teknik direktör “Soyun” işareti verdi. Kim tutacakmış beni sorarım? Görev için soyunmaktan çekinmem. Profesyonel babayım ben.
Her şey çok güzel başladı. Bir kere çok sakinim. Kibarım. Kitabımı aldım, yanındaki koltuğa oturdum. Ödevi o yapıyor ben karışmıyorum ya, onun göstergesi olarak. Anlayış ve sabrın buluştuğu eşsiz bir karışım. Bir’den yirmiye kadar rakamları yazacakmışız, yani yazacakmış. Anladımki arkadaşın 8 ile bir sıkıntısı var, 7‘den 9’a geçiyor. “Oğlum sen saymayı gayet iyi biliyorsun, ne demek 8 hangi sayıdan sonra gelir bilmiyorum?” Sakin ol Serkan. Tane tane birden yirmiye kadar saydırdım, her defasında 8’i atlıyor. La havle. Bir daha deneyelim. Bir daha. BİR DAHA! Çocuğun surat düştüğü an ensemde bir ürperti hissettim. Bi döndüm arkamı, evin annesi Sarp’la benim oturduğumuz masanın olduğu odayı salondan gören tek koltuğa tünemiş, kedi gibi bize bakıyor. (Şimdi o bakmıyordum ya ne alakası var, diyecek biliyorum, ama ensem yalan söylemez. Örperdi resmen ya?). Sakin ol Serkan, sakin… “Önemli değil popoşkocum, şimdi ikinci ödeve geçelim. Ne diyor? 2’den 20’ye kadar ikişer ikişer yazacakmışız sayıları. Hadi bakalım patlat Corcinyo!”
“İki, dört, altı, on, on dört, yirmi, yirmi bir, yirmi iki…”
Stoop! Yavrucum, güzel oğlum, çok güzel başlamıştın? Bir daha deneyelim ama acele etme.
“İkiii, dööört, altııı, ooon, “
Dur! Oğlum 8 nereye gitti?
“İkiii, dööört, altııı, ooon, sekiiiz, “
Hayııır!!!
Ensem yine ürperdi ama bu sefer kulağıma konmaya çalışan sivrisinek gibi vızıldayan kikirdemeler de duyuyorum salondan. Kesin pis pis sırıtıyor. Toparla kendini Serkan. Yaratıcısın sen, bir alternatif bul hemen. Koştum mutfağa, kavanozdaki bademleri alıp geldim. Koydum masaya, başladık iki iki saymaya. Olmadı mı? Bi daha. Olana kadar devam. Aslında veli toplantısında ne demişti öğretmen? Yanlış yaparsa bırakın, ben düzeltirim, öğretmenliğe soyunmayın. Ben ise çırılçıplağım. Şans eseri tam 20 adet badem almışım. Derken Sarp bademlerden birini ağzına attı. Kaldı mı 19! Sakin ol Serkan. Şirinlik yap, ara ver, bi şeyler yap!.
Ara verdik.
Ara verince anne ne dedi tahmin edin?
- Ne kadar güzel ödev yaptırıyorsun hayatım (Kalp emojisi).
- Çok iyi gidiyorsun (Alkış emojisi).
- Badem fikrini çok beğendim (Başparmak emojisi).
- Yorulduysan ben devam edeyim (Orta parmak emojisi).
Cevabı vermeye gerek görmüyorum, eminim siz bildiniz. Ben ise kumarhanede çok kazandıktan sonra kaybetmeye başlayıp bir türlü oyunu bırakamayanlar gibi, denize düşünce dört elle sarıldım egoma. Ödevin yazıldığı kağıdı yerim, kurşun kalemle harakiri yaparım, yine de pes etmem. Bu benim tek şansım anlıyor musun ha? Anlıyor musun???!!!
Teneffüs bitip Sarp biraz da olsa rahatlayınca geri döndük oyuna. 5’er 5’er sayma kısmını 10’ar 10’ar sayma izledi, ve maçın başından beri en net iki gol pozisyonunu yakalamış olduk. Gerçi 65’te bir takıldık ama olsun, ben hariç kimse mükemmel değil. Derken Onluklar ve Birlikler alıştırması başladı. Mesela 34’ü üç onluk ve dört birlik olarak atomlarına ayırmamız isteniyor. 8’i, 65’i atlattık ama bu sefer de sıfırda takıldık. Bundan sonrasında Sarp’ın neye maruz kaldığını, mazur görürseniz detaylandırmak istemiyorum. Genel olarak “dengesiz davranışlar bütünü” desem yeterli olur diye düşünüyorum. Gittim gittim geldim. Bi sinirleniyorum, bi şapur şupur öpüyorum. Bir eleştiriyorum, bir motive ediyorum. Bu alıştırmayı kendi yapıp, tek hatayla bitirdiğinde Sarp’ın sol kulaktan hafif hafif duman tütmeye başlamıştı. Anne görmesin diye elimle dumanı hızlıca yelleyip, biten ödevi kutlamak için congir congir dansı yaptık. Yemin ederim, sanki benim ödevim bitmiş gibi sevindim. Gerçi aslında bir bakış açısından, gerçekten benim “ödevim” bitmişti. Şimdi en önemli kısmına gelmiştik: Yüce mahkemenin takdiri. Korkudan titreyerek huzuruna çıktım hakimin. Bilgece bir gülümsemeyle, “Fena iş çıkarmadın. Bundan sonraki maçlarda da oynatabilirim seni” dedi. Hiç başınıza geldi mi bilmiyorum ama ben vasat bir öğrenciydim ve nadiren de olsa bazı sınavlarda 10 üzerinden 9 filan alırdım. Hiç beklemediğim bir not olduğu için, öyle zamanlarda bunun kıvancı ile balon gibi şişerdim. Aynı duyguları tekrar yaşadım.
Size bu satırları yazdığım sırada, henüz helyumu kaçmamış bir balon olarak tavanda dinlenmekteyim. İpimin çekiştirileceği ikinci fırsatı sinsice beklemekteyim.
Seninle tekrar buluşacağız 8!!!