Son yıllarda ciddi anlamda kentsel dönüşüyoruz. Biz İstanbul Kadıköy’de ikamet ettiğimizden mütevellit, dönüşüm fırtınasının tam gözündeyiz. Bu konu hayatları direkt olarak etkilediği için çok sık tartışılıyor. Aşina olmayanlar için özetleyeyim. Eski bir bina var. Depreme dayanıklı değil. Bina sakinleri kan gövdeyi götüren toplantılar sonunda müteahhit firmayı seçiyor. Müteahhit binayı yıkıyor, yenisini yapıyor. Bu süre boyunca bina sakinleri ve müteahhit arasında müthiş pazarlıklar oluyor. İnşaat 6 ay ile 1 yıl arası sürüyor. Bina bitiyor, insanlar taşınıp oturuyor, kiralıyor, satıyor, filan.
Ben artısına eksisine, silüetsel katliamın seviyesine, hafriyat kamyonu hegemonyasına, bu kamyonların katlettiği canlara, toza, gürültüye, daralan sokaklara, genişleyen kaldırımlara, küçülen ama yenilenen yaşam alanlarına, inşaat firmalarının antin kuntin PR sloganlarının komikliğine çok girmeyeceğim. Benim değinmek istediğim şey kentsel dönüşümün hafıza yitimine yol açıyor olması. “Ulan Alzheimer mı oluyorum” sorusunu nispeten genç yaşta insanlar daha sık sormaya başladılar kendilerine. Binalar, mağazalar o kadar hızlı değişiyorki, geleneksel hafızalarımıza kazınmış adreslere varamıyoruz kaybolmadan. Her girdiğim sokaktan “Ya ben yanlış girdim herhalde, burası neresi be?” diye çıkmaya başladık. Halbuki yıllardır haftada bir kaç kere geçtiğimiz sokaklar bunlar. Hafıza kaybı hissi içinde bir sürü tedirgin yetişkin, sormaya da utanarak aynı sokakları sık sık, tekrar tekrar turluyorlar. “Burası o sokak da, sokak o sokak değil?” sorusuna cevap araya araya. Son zamanlarda ezbere gittiğim yollarda kaç kavşak kaçırdım bilemiyorum. Bununla beraber, ben bir şeyi anlatırken hikayeleştirmeyi seviyorum (abartmama yardımcı oluyor:)
Ciük ciük cik cik cik (Kapı zili)
ANNE- Kim o?
BABA- Biziz.
Çıkırt çıkırt çıkıort (Kilitlerin açılma sesi)
ANNE- Aşkım nerede kaldınız, meraktan öldüm?!
BABA- Ya sorma hiç, kaybolduk.
ÇOCUK- Anne biz kaybolduk, sonra baba bulamadı evi ihihihi.
ANNE- Nasıl kayboldunuz aşkım, aşağıdaki parka gitmediniz mi siz?? On kere aradım, telefonun da kapalı.
BABA- Plan öyleydi. Lakin parktan dönemedik bir türlü. Telefonun da şarjı bitti navigasyon kullanmaktan.
ANNE- Anlamadım, nasıl dönemediniz ya? Navigasyon ne alaka?
BABA- Ya parkta güzel güzel oynadık, sonra bir hafriyat kamyonu gelip boş yer bulduğu için salıncaklarla kaydırak arasına park etti gitti. Biz de parktan çıktık. Eve dönelim dedik. Ama bizim hep sağa döndüğümüz sokağın köşesinde olan binanın yerinde yenisi vardı. Önce bi afalladık ama herhalde burasıydı diye döndük sokağa. İlerlerken sokakta hiçbir yeri tanımadığımı farkettim. Herhalde yanlış girdik diye geri döndük parka doğru. Ama parkın olduğunu düşündüğüm yerde 4 katlı bir mağaza vardı. Anlamadık bir süre. Yürümeye devam edelim, elbet tanıdık bir yere çıkarız dedik. Bunu diye diye öyle yerlere girdik ki, ben de sinirlenip bir bakkala girdim, “Burası neresi?” diye sordum.
ANNE- Eee?
BABA- Bakkaldaki adam yorgun bir suratla “Artık ben de bilmiyorum beyefendi” dedi.
ANNE- O ne demek ya?
BABA- Adam kentsel dönüşüm yüzünden 3 ayda 9 kere taşınmak zorunda kalmış, ilk başlarda Erenköy’deymiş, onu hatırlıyor ama sonra takip edememiş artık. Böyle daha huzurluymuş. Ben de navigasyonu açtım, bizim evin adresini girdim. “Yürüyerek ulaşımı aç” komutuna bastım. 13 metre sonra hedefe varacaksınız, diyor. Sildim adresi, bir daha girdim. 13 metre sonra hedefe varacaksınız diyor hala. Sağa bakıyorum, sola bakıyorum, bizim apartman yok? Sokak bizim sokak gibi değil zaten. Hiçbir binayı tanımıyorum… Durmakla bir yere varılmaz deyip, yürümeye devam ettik, bir parka geldik, ama parkı ilk defa görmemize rağmen bir yerden tanıdık geliyor. Sarp ayıktı, baba bu az önce geldiğimiz parka benziyor diye. Bi baktık, hakkaten o park ama zemini filan değişmiş, salıncakların olduğu yere spor aletleri koymuşlar. Yemin ederim orada 4 katlı mağaza vardı yarım saat önce. Emin olamasak da bi sevindik. Tekrar deneyelim diye yola çıktık. Bir önceki denemede girdiğimiz sokağın köşesindeki bina bu sefer de hiç yoktu. Kıllandım, bir üst sokaktan dönelim dedim. Tam döndük, bir taksici kenara çekmiş, hüngür hüngür ağlıyor.
ANNE- Haydaa
BABA- Aynen. Yaşlı da bir amca. Adamın yanına gidip iyi misiniz diye sorduk. “Abi 25 yıllık taksiciyim, hayatımda kaybolmuş değilim, bugün 3 kere müşterilerden özür dileyip kel alaka yerlerde indirmek zorunda kaldım. Hiçbir yeri bulamıyorum artık” dedi. Biraz teselli etmeye çalıştık filan. O sırada Sarp acıktı. Bir börekçiye girdik. Börekleri ısmarladık. Tam yerken GÜBÜORSZZ diye bir ses ama nasıl sallandı börekçi anlatamam. Lan n’oluyor dememe kalmadan garson koşup “Abi kaç kaç kaç, bina yıkılıyor, kentsel dönüşüm” diye bağırdı. Sarp’ı aldığım gibi sokağa fırladım. Biz çıktığımızda binanın üst iki katı gitmişti bile. Yazık bu da çok korktu, onu sakinleştirelim diye yandaki bakkala girdik su almak için. Bir baktım demin yol sorduğum bakkal amca. “Abi senin birden fazla dükkanın mı var, biz daha bugün seni başka sokakta gördük” dedim. Meğerse biz adamla konuştuktan sonra binayı yıkmaya gelmişler, o da taşınmış. Boş boş baktı yüzüme. “Pitipöt” dedi sırıtarak. Suyu alamadan çıktık. Biz çıktığımızda börekçinin binanın dış cephesi bitmişti.
ANNE- E nasıl buldunuz evi?
BABA- Boş boş yürürken 5 numaradan Jale ablaya rastladık. Elinde bir makara. Meğer o tecrübeli olduğu için evden çıkıp bir yere giderken arkasından makara açarak yürüyormuş. Sonra da ipi sara sara geri dönüyormuş kaybolmamak için.
ANNE- Oha?
BABA- Bence de oha. Ben sizi eve götürürüm dedi, beraber ipi takip etmeye başladık. Bir noktada ip bitti ama kırmızı-beyaz naylon şerit başladı. İnşaatçılar ipe kıyamamışlar, sokağın denk gelen yerine kamyon park edebilsin diye şeritli bantla araya parça atmışlar. Neyse devam ettik, bir noktada ip aynı renk başka bir iple birleşti. Meğer biri sürü kişi bu yöntemi kullanıyormuş. İki ip düğüm oldukları yerden farklı yönlere devam ettiği için hangisini seçeceğimize emin olamadık. Kurtulma seçeneğimizi arttıralım diye ayrıldık. Kader yüzümüze güldü de biz Sarp’la evi bulduk.
ANNE- E Jale abla n’oldu?
BABA- Muhtemelen kayboldu. Sen Sarp’a bir bardak su, bir de yemek ver, ben gidip Jale ablayı kurtarmaya çalışacağım.
ANNE- Aşkım ama bu çok tehlikeli emin misin?
BABA- Biliyorum hayatım ama başka çaremiz yok. Onu dışarıda yalnız bırakamam. Sen dikiş kutusundan bana yeni bir makara versene. Mor renk filan olsun yalnız.
SARP- Baba gitme.
BABA- Gitmeliyim oğlum. Seni ve anneni çok sevdiğimi hiç unutma olur mu?
ANNE- Ühü
SARP- Ühü
BABA- Hoşçakalın…