Hani holivud filimlerinde klasik bir yaklaşım vardır tutuklanmış ve sorgulanan şüpheliye. Önce kötü polis girer sorguya, artist artist el kol yapar. Atarlanır, sandalyeyi duvara fırlatıp şüphelinin kulağına sokar ağzını ve tehditvari tümceler fısıldar. Sorgulanan kişinin beyninde “Altınıza doldurunuz” komutunun ışığı yanıp sönmeye başlar. Akabinde başka bir polis gelir. O ise şeker gibidir, kahve getiririr, sigara teklif eder, onunla güzel güzel konuşur. Korkmasına gerek olmadığını, bir önceki arkadaşı adına özür dilediğini, tüm bunların rutinin bir parçası olduğunu söyler. Şüpheli de “Ay ne iyi bir polis, dur hemen itiraf edeyim” der, filan falan… Bu bir nevi tiyatro tabi. Oysa biz bu tiyatro sahnesinde çok buluyoruz kendimizi.
Anne ve Baba.
İki Ebeveyn.
İki polis.
İyi ve Kötü.
Yani, anne ve babadan birinin iyi polis diğerinin kötü polis olduğu durumlar. Şimdi bir örnek vericem, diceksiniz ki “Anam biz bildiğin holivud yıldızıymışız”.
BABA- HAYIR dedim sana!!! Bugün daha başka oyun filan yüklemicez telefona. Yeter artık, bi sürü oyun yükledin. Onlarla oyna oynayacaksan. Zaten aslında bugün fazla bile oynadın telefonla!!!
ÇOCUK- Ben telefonla oynicam.
BABA- Lanet olsun dostum, sen beni dinlemiyor musun HA? Sana son kez söylüyorum, o lanet olası telefona elini sürmeyeceksin bir daha!!! Bundan sonra bir daha oyun bile yüklemicem sana, çünkü sen nankörsün!
ÇOCUK- Ühü ühüeeeee
BABA- Hahahaha, ağlamak iyi numara dostum, ver o elindeki telefonu, ver dedim!! (Telefonu alır) Bunu kapatıyorum şimdi, bakalım şimdi ne yapacaksın!
ÇOCUK- Anne?
BABA- Anne mi? ANNE Mİ??? Burada anne yok dostum, burada sadece sen ve ben varız. Ve bugünün sonunda sen artık sen olmayacaksın seninle işimiz bittiğinde!!! NIHAHAHA!
(Baba sahnede ayrılırken kapıyı çarpmayı ihmal etmez. Kapı yok ise eğer, hışımla dönüp -aslında komik- ama kendinden emin adımlarla çıkar ortamdan… Kısa bir süre sonra anne gelir ağlayan çocuğun yanına…)
ANNE- Annecim? Ağlama bakayım, gel annenin kucağına?
ÇOCUK- Baba kötü. Bana bağırdı.
ANNE- Evet annecim, haklısın, bağırdı ama baba aslında kötü değil. O biraz kızdı sana.
ÇOCUK- Ama ben telefonla oynamak istiyorum.
ANNE- Anlıyorum aşkım, anlıyorum ben seni. Oyun oynamak çok zevkli di mi?
ÇOCUK- Hı hı.
ANNE- Oooy oy yerim ben senin “hı hı”nı, sümüklü burnunu, minik yanaklarını. Gel silelim burnunu.
ÇOCUK- Hih (burnunu uzatır) SÜMKÜREEEK!
ANNE- Oooo bi sürü sümük çıkardın. Su içmek ister misin hayatım hı?
ÇOCUK- I ı, içimicem.
ANNE- Sen bilirsin kuşum, sonra içersin. Bak ne dicem sana, baba aslında biraz haklı. Çok telefon oynamak iyi değil senin için. Biraz olabilir, ama bazen çok olunca biz almak zorunda kalırız sen vermezsen.
ÇOCUK- Baba beni sevmiyor.
ANNE- Ay olur mu öyle şey, baba seni çook seviyor ama bazen sinirlenebiliyor. Nasıl sen sinirleniyorsun bazen, o da öyle. Siniri geçince gelir seni öper. (İçeriye seslenir) Di mi babası?
BABA- Di mi, ne?
ANNE- Barışırsınız birazdan bu minik yavruyla?
BABA- Barışmicam.
ÇOCUK- Baba “barışmicam” dedi.
ANNE- Şaka yapıyor annecim o sana. Birazdan barışırsınız. Sarıl bakiyim anneye sıkı sıkı?
ÇOCUK- Hımpffffff
ANNE- Aşkııım aşkım beniiiiim, muck muck muck, annesinin kuzusuuuuu….
Bu senaryoda roller değişebilir de. Mesela mevzu yemek yeme(me)k ise, ziyadesiyle anne kötü, baba iyi polisi oynar. O yüzden halka açık alanlarda şu görüntüye rastlıyoruz: Yemek masasında, saçları kabarmış, siniri gözlerinden fışkıran, bitap düşüp sandalyeye yığılmış bir anne, ve annenin hışımına uğramış çocuğa çeşitli oyunlarla yemek yediren baba. (Anne bu arada söyleniyor tabi “Bana inat yapıyor, biliyorum ben. Şu yoğurdu da yedirsene. Gerçi hiç sanmıyorum yiyeceğini ama. .. Ay vallaha da yiyor yoğurdu. Resmen bana gıcık ya?!”)
Bazı durumlar vardır ki, iyi polis olmaz sahnede. Anne de baba da kötü polislerdir, ve birlikten güç doğar. Çocuk aynı anda iki kötü polisle baş etmekte zorlanır. Lakin kötü polisi oynarken diplere gömülen vicdanlar akabinde çıkınca su yüzüne, bu sefer iki iyi polis olur. Çocuk afallar, “Abicim öyle mi, böyle mi bi karar verin, manyak ettiniz benim gibi minik bebeyi” diye düşünür. Belki… Ben bi ara ebeveynlerin aynı rolde oldukları “takım çalışması” kavramına takmıştım kafayı. Daha çok kötü polis olmak gerekince. Eşim çok dalga geçti benimle (İşine gelmiyor tabi). En sonunda bıraktım ısrar etmekte.
Bunlar kısa vadeli örnekler, bununla beraber bir de uzun vade rollenmeler var. Mesela anne veya babadan biri paso iyi polis, diğeri paso kötü polis. Ataerkilleşmiş toplumumuzda kötü polis daha çok babaya biçilmiş bir kaftandır. “Baban gelince söylicem, ağzını burnunu kıracak senin, bakalım o zaman ne yapacaksın”, “Aman baban görmesin, çok kızar valla” gibi. İçinde bulunduğumuz modern(!) zamanlarda ise baba artık bu rolden sıyrılıp yavaş yavaş iyi polis rolüyle barışmaya başlıyor. Hatta, iddia ediyorum, baba iyi polisin tadına vardıkça, daha çok oynuyor bu rolü ve bu da ilginç bir şekilde anneyi nispeten daha çok kötü polis olmaya itiyor. Anne kötü polis tuzağına düştükçe baba içten içe kıkırdayarak, domine etmeye başladığı sevgi sembolü olmanın tadını haince çıkarıyor.
Benim anladığım kadarıyla, bir ebeveyn hep iyi polis olarak takılıyorsa, diğeri istese de istemese de kötü polisi üstleniyor. Yin ve Yang. Kemal Sunal ile Halit Akçatepe…
Sürekli iyi polis de sıkıcı be anam. Birilerinin kötü polis olması gerekli zaman zaman. Çünkü Transaksiyonel Analiz’e göre çocukların Öğrenilmiş Yaşam Kavramı’nı besleyecek eleştirel ebeveyne de biraz ihtiyaçları var. Alın bu da size şimdiye kadar yazdığım en “bilimsel” cümle olsun. Bilimsel biriyim ben. Bilimbabbası.
Peki siz kimsiniz?
İyi polis mi?
Kötü polis mi?
Ya da ne zaman, hangisi?
ÖZELEŞTİREL NOT: Samimi olarak paylaşmak istiyorum. Tekrar okuyunca, bu teatral kapanışa güldüm. Bu ne ya? “Piki siz kimsiniz? İyi pilis mi? Kiti pilis mi?”. Hani her şeyin farkında olduğuna inanan, özgüveni tavan birinin son, ama büyük soruyu sorarak okura “düşünsel/eleştirel” bir gol atmak istemesi gibi. Yi di ni zimin hingisi? Vi vi vi vi… Hakkaten bu arada, hangisi? 😉