Çocuklarımız minik, masum, savunmasız CANAVARLAR olsalar da, onlar bir çok konuda hala bize muhtaç yavrucuklardır. Bu yavrucukların canı yandığında, yanan can aynı zamanda bizim kalbimizden kopan bir parça gibidir. Kıyamayız. Hatta, keşke bize olsaydı da ona olmasaydı diye üzülürüz. Gerekirse onlarla beraber ağlarız canları yandığında. Çoğu zaman “Tüü sana, al sana, bak kızdım ona ben, bi daha yapmayacakmış” diye yerdeki masum laminat parkeyi veya masanın hiçbir şeyden haberi olmayan köşesini döveriz. Bu aslında bizim empatiksel dışa vurumumuzdur. Ciddi düşünürsek, eşşşek kadar bir yetişkin olarak, atom bazında durmaktan başka bir yetisi olmayan masayı dövüyoruzdur. Çocuk “Babacım, masanın ne suçu var, o öyle duruyordu, ben mal gibi geldim kafayı gömdüm” dese, utanır bi daha yapmayız. Onun yerine çocuk öcünün alındığı hissiyle rahatlar, biz de masaya verdiğimiz dersin sonsuza kadar hatırlanacağına inanır rahatlarız.
Hangi çılgın masa benim çocuğuma çarpacakmış, şaşarım!
Kükreyen bir ebeveynim, masadan korkmam, dalarım!
Falan filan…
Konu neydi?
Aslında masanın hiçbir şeyden haberi olmadığından haberimiz vardır ama yavrucuğumuzun canı yandı işte, ucundan biraz vururuz köşesine.
Ya masa değilse can yakan? Mesela ben şimdi gelsem, sizin yavrunuzu iyi bir çimdirsem, ne tepki gösterirsiniz? Ağzımı burnumu kırarsınız büyük ihtimalle. Oh olsun, iyi yaptın amcası diyeceğiniz zamanlar da olabilir elbet (özellikle cinnetsel durumlarda) ama genel olarak konuşursak, hiçbir sağlıklı anne baba yavrusunun canını (kendinden başka) birinin yakmasına izin vermez. Masaysa iki pıt pıt, başka bir insansa AĞIZ BURUN!!! Prensip olarak doğru mu? Doğru.
Pekiii, ya o parkta yavrucuğunuzun burnunun yerini değiştirmeye çalışan çocuk ne olacak o zaman? Onun da ağzını burnunu kırar mısınız? Bakın, ister misiniz demiyorum… Kırar mısınız?
İngilizce cevap veriyorum: No.
Almanca: Nein.
Hemen hemen her anne babanın, böylesi durumlarda, bir gönlünden geçen tepki vardır, bir de gerçekteki tepkisi. Aaa, ama öyle yapma kardeşe, o sana hiçbir şey yapmadı ki?? Bu verdiğimiz tipik tepki. Gönlümüzden geçen? O çocuğa iyi bir şut. Bu ikilem bana 19 yaşıma kadar omuzlarımızda olduğuna inandığım melek ve şeytanı hatırlatıyor.
SAHNE!
Güneşli bir gün. Parktasınız. Çocuğunuz sincap gibi sekip, gevşemiş kaporta gibi kikirdeyerek oynuyor. Yerde bir oyuncak araba görüp eline alıyor. Aldığı gibi parkın diğer ucundan oyuncağın sahibi olan başka bir çocuk yetişip yavrucuğunuzu itiyor. Yavrucuk, pat, yere düşüp ağlamaya başlıyor.
ŞEYTAN– Pofff! Nasıl yapar bunu senin yavruna ha?! Bunun öcünü almalısın! Hemen git o serseriyi it. Buldozerle geç üstünden. Bazukayla vur!
BABA– Evet ya! Kimse benim yavruma dokunamaz!!! HİEEEYT
MELEK – Pifff! Saçmalama, DUR! Onlar daha minicik iki çocuk, yaptıklarının sonuçlarını anlayacak yaşta değiller. Onlara doğru olanı öğretmelisin. Şimdi yanlarına git ve güzel bir dille anlat.
BABA– Ne dicem?
MELEK– Aaa ama itmek yok, o senin araban olduğunu bilemezdi, beraber oynayalım gelin. Bu kardeşin arabası ne güzelmiiiiş, kaç motor bu araba hı? Adın ne senin bakiim?
ŞEYTAN– Odın nö sönin bokiiim PUHAHAHAHAHA! Oldu olacak bi de yalvar oğluma vurma diye.
MELEK– Sen karışma salak!
ŞEYTAN– Sensin salak.
MELEK– Bak baba, çocuğuna doğruyu öğretmen için bir şans bu. Tam örnek olma zamanı…
BABA– Mantıklı geldi bana
ŞEYTAN– Yaa bırak saçmalamayı yaa. Senin yavrun şu anda ağır bir travma geçiriyor. O fütursuz yaratık oğlunun onurunu iki paralık etti. Kişiliğini ezdi. Karakterinin oluşumunu zedeledi.
BABA– Ühü, geberticem onu, ühü ühü
ŞEYTAN– Ezik biri olarak büyümesini istemiyorsan, hemen şimdi o kabadayıya gününü göster. Ama çaktırmadan. Annesi bankta oturuyor, görürse kafanı patlatır.
BABA– Ne yapıcam peki?
ŞEYTAN– Yanlarına gidip belli etmeden ayağına bas, çocuk bağırınca hemen ne olduğunu anlamamış ayağına yat. Ya da arkasından geçerken kafaya hızlı bir fiske, ohuaaa…
MELEK– Sakın! O çocuk senin beşte birin kadar. Başka bir baba senin çocuğuna aynısını yapsa ne hissedersin? Senin gibi birine gücünü miniminnacık bir çocuğu ezmek için kullanmak yakışmaz. Vebali dolanır boynuna. Aldığın günah pranga olur ayağına, Tokyo’dan Edirne’yee, Rio’dan Oslo’yaa, Dubai’deen… Toronto’ya kadar bırakmaz peşini mazlum mağdurun ah’ı.
ŞEYTAN– Ben de kendimi politikacı sanırdım.
BABA– Abi çabuk karar verin!
MELEK– Beni dinle!
ŞEYTAN– Bu gerzeği boşver, sen beni dinle!
MELEK– Gerzek babandır
ŞEYTAN– Biz kardeşiz ehehehehe
MELEK– Senin gibi kardeş olmaz olsun
ŞEYTAN– Aman istemez zaten, şeytan kulağına kurşun, ahahahaha
MELEK– Ohohoho
BABA– YETER!!!!
ŞEYTAN– Ne bağırıyon be?
BABA– Siz anlaşana kadar çocuklar oynamaya başladılar!
MELEK– Nasıl ya?
BABA– Bak? Arabayı atmışlar, kumdan kale yapıyorlar…
ŞEYTAN– Pofff…
MELEK– Piffff…
PERDE!
Ben bir “teyze” olsam da hislerime %100 tercüman olmuşsun:))
Melek – Şeytan ikilisinin yanında pedagog da olaydı diye düşündüm de :))
” Sakin bir ses tonu ile yerinde kelimeler kullanın.. O çocuğa bu yaptığının pek eğlenceli birşey olmadığını söylerken, uygun bir vücut dili seçin.. ” derdi muhtemelen..
Yine de en önemlisi zamanı akıllıca kullanmak galiba, çocuk aklı diye birşey var çünkü..
Biz düşünürken, onlar çoktan eyleme geçmiş oluyor 🙂
merhaba serkan bey
sizinle iletişime geçmek istiyorum nasıl yapabiliriz? teşekkürler
Üslubunuz harika. 🙂
Yine çok güldüm 🙂 Bir baba olarak bu kadar iyi gözlemci olmanız çok güzel. (Genel ortalama baba davranışlarından yola çıkarak yorumlayınız) Yeni yazılarınızı dört gözle bekliyorum.
Kaleminize sağlık gene çok güldüm 🙂 Bize en basit gelen tepki olan masaya yere vurmak aslında çocuğumuza bu dünyada her durumda onun haklı olduğunu öğretmeye yarıyor,belki buradan başlamak lazım.