“En iyi çocuk, uyuyan çocuktur” diye, çok bilgece bulduğum bir söz vardır.
Çocuğu olmayan biri bu sözü okuduğunda, “Abi bu çocuk olayı ne fena birşey ki, neredeyse her ebeveyn aynı şeyi söylüyor?” diye tırsabilir çocuk yapmaktan. Fakat bilmediği birşey varsa, o da çocuk uyuduktan sonra bir çok anne ve babanın paso çocuktan bahsettikleri, birbirlerine son çektikleri resimlerini gösterip, onu ne kadar özlediklerini anlattıklarıdır. Desen ki, “E madem çok özlediniz, uyandırıp getiriyim çocuğunuzu?”…
Hıslarlar sana. Bildiğin kedi gibi.
Ya da sarımsak gösterilmiş vampir misali.
Soruyu bir daha asla tekrarlamazsın.
İçinden bile.
Çünkü olay şöyle gelişir (hızlı okuyunuz):
Uyandı, ama çok huysuzdu, kahvaltıda hiç bir şey yemedi, sütünü döktü, sonra zorla iki lokma tost yedi, tam kapıda altına işedi, değiştir, neyse okula gitti, çıktığında acıkmıştı, çorba içti dışarıda, kaka yaptı, tuvalette temizledik, sonra park diye tutturdu, tam parka girerken uyudu, geri döndük eve, altına işemiş, değiştirmedik, uyuyo çocuk, yatağına yatırırken uyandı, parka gitmek istiyorum diye yıktı ortalığı, altını değiştirmek istedik, topyekün karşı çıktı, tekme tokat hallettik, tam giyindik çıkıyorduk ki, film seyretcem diye tutturdu, ama park n’oldu dedik, hayvanlar gibi bağırıp ağlamaya başladı, bir saat ağladıktan sonra yemek istedi, verdik yemedi, başka yemek dedi, başka birşey verdik, ilk verdiğimizi istedi, onu verdik yine yemedi, eeh (biiip) (biiiiiip) dedik, daha da kızdı, neyse birden yumuşadı, birer saat dönüşümlü oynattık, bol bol sarılıp öptü, sonra biraz televizyon seyredelim dedik, habire televizyonu kapadı, o zaman yatağa artık dedik, kudurdu, bi ara o kadar bağırdı ki gözünden biraz ışın çıktı gibi, sonra birden yumuşadı, bişeyler anlattı, hadi parka dedi, lan yeter ne parkı dedik, ağlamaya başladı, ağlarken yoruldu…
Ve uyuya kaldı…
Uyku…
Sessizlik…
Huzurun yaprak kımıldatmayan esintisi…
Şşş…
Hihihihihi…
Duyuyor musun?…
Neyi?…
Hiçbir şeyi! Ne kadar güzel değil mi?… Hihihihihi…
BAAAAAAM!!!!
Anamm, n’oluyo lan???!!!
Ne olduğunu söyliyim, baba mutfağın kapısını yavaşça kapatmaya çalışırken bir şekilde hayvan gibi çarptı kapı. Ya da anne diken üstünde bulaşıkları yıkarken yeni doğmuş bebek gibi tuttuğu bardak ne hikmetse elinden kayıp lavaboda patladı. Uyuyan çocuk bu kadar değerli, ve sessizlik bu değerli anın garantörüyse eğer, gürültüde iblisin ta kendisidir. Yanlışsam düzeltin, ama böyle zamanlarda sen ne kadar çok kasarsan sessiz hareket etmeye, o kadar çok gürültü yaparsın.
Odasına girersin, sanki havada yürüyosun, ninja gibi, yerden ses çıkmaz, yılan gibi süzülürsün. Bakarsın üstü örtülü, yavaşça döner ve sessizce kapıya yönelirsin karanlıkta… KIRMIZI BAALIK GÖÖÖLDE, KIVRILA KIVRILA YÜZÜYOOR, BALIKÇI HAS…çıt! Allah kahretsin, kim koydu bu salak oyuncağı kapının dibine?! sorusu yankılanır beyninizde (yiyorsa ağzınızda yankılansın). Böyle zamanlarda anne salondayken, koridordan ışık hızıyla kucağında şarkı çığrınan bir oyuncakla koşarak geçen babayı gördüğünde bilir ki, kapama düğmesini bulamamıştır baba panikleyince. İmha edemediği bombanın üstüne atlamıştır başka bir tabirle…
Ya da zincirleme kaza olur. Anne gece çişe kalktığında üstü örtülü mü diye bakmaya gider, çocuğun odasındayken duvara dayalı lego kutusuna şut çeker yanlışlıkla (TONGIRLENK), tam kutu devrilmeden tutmak için eğilir, dolaba gömer poposunu (DAAN), hay allah diye kapıya yönelince, sesten panik olmuş baba dalar odaya ve ışığı açar (Çıt), anne çığlık atar babayı görünce (HİYAAAA) , baba da karşılık verir (NOOLUYO LAN BURDA), ve çocuk uyanır (Anne?)…
Sessiz olmaya çalışmak öyle bir paradokstur ki, ne kadar çok kasarsan o kadar gürültü yaparsın. Sen kapıyı pandomim yapar gibi yavaş hareketlerle kapadığını varsayarsın ama kapı sanki mancınıkla fırlatmışsın gibi çarpar. Televizyonu açarsın, ses en yüksek seviyede kalmıştır, kapamak için panikle eksiye basarsın ama televizyon komutu almaz, o an pili bitmiştir. Buzdolabına fasulyeyi ameliyatla koyarken, peynir kabını devirirsin, o da yoğurt kabına çarpıp aşağı düşürür, yoğurt yerde patlar. Tam kapıdan çıkıyorsundur, ayakkabı çekeceğini düşürürsün, tangırlondeyinksidongdeyinskidong, diye yerde derya kuzusu gibi dansetmeye başlar metal çekecek… Kapı çalar, yanlış daire pardon, telefonun sesini kısmayı unutursun, telefon çalar, Sevgili Müşterimiz bu ay ki fırsatlardan yararlanmak…
Başka bir laf daha vardır çok kullanılan.
Birşeyler kaçınılmazsa, zevk almaya bakacaksın.
Lego kutusunu mu deviriyordun az kalsın? Devir anam be! Koy tekmeyi, rahvan gitsin.
Fasulyeyi mi koyacan buzdolabına? At tencereyi havaya, al göğsünde yumuşat, göm voleyi üstten ikinci rafın doksanına…Geri sekerse o hızla tencere, gelişine yumuşak bir plase…
Oyuncak bangır bangır müzik çalmaya mı başladı? Gir şarkıya en uygun yerinde bağıra bağıra eşlik et, ooooh sefaam olsun, Hassan ustaaa geliyoor..
Yemin ediyorum, yanlışlıkla yan odadan hıçkırsan uyanır çocuk, ama yanında uyandırmak isteyerek top at, uyanmaz.
Böyle adaletsiz bir dengede, aldırmamak lazım sessizliğe.
Bu arada, bu yazıdan en çok aklınızda kalacak şey?
Kırmızı balık gölde.
Aynı biz 🙂 kendim yazsam bu kadar olurdu…
Su anda iki aylik bebegim kucagimda uyurken kikirdeye kikirdeye okudum bu yaziyi. Su iki ayda bile ne cok deneyimledim bunu.
Aynen! Bir de ikinci çocuğu hesaba katıp bu yazıyı tekrar yazmakta fayda var…
O, kitap olur bence 😉
İkizler ? 🙂
Dizi 🙂
Üçüzler?? 🙂
Armagedon :))
Esheduenlaa diyim o zaman 🙂
Yazı düşen eşyalardan çıkan sesler kadar tanıdık geldi 🙂 bu arada benim aklımda kırmızı balık kalmadı bi terslik yoktur umarım 🙂
1 saat önce 2 aylık kızımı uyuttum.babası oyun oynayarak,bense uzanıp birşeyler okumaya fırsat buldum ve sizin yazınızı gülerek okudum. Kişiler farklı olsada yaşananlar aynı 😉
yeni keşfettim sizi. hatta geç bile kalmışım. yazılarınızı okurken fena halde eğleniyorum. çünkü çocuklarımı büyütürken başımdan geçenler aklıma geliyor. o zamanlar sorun ettiğim şeyin gün gelip beni eğlendireceğini hiç düşünemezdim.
“Lego kutusunu mu deviriyordun az kalsın? Devir anam be! Koy tekmeyi, rahvan gitsin.
Fasulyeyi mi koyacan buzdolabına? At tencereyi havaya, al göğsünde yumuşat, göm voleyi üstten ikinci rafın doksanına…Geri sekerse o hızla tencere, gelişine yumuşak bir plase…
Oyuncak bangır bangır müzik çalmaya mı başladı? Gir şarkıya en uygun yerinde bağıra bağıra eşlik et, ooooh sefaam olsun, Hassan ustaaa geliyoor.” burası bitirdi beni:)))
öldüm burda öldüm gülmekten… böyle bi kafa yok..harika
aynen tam bu kısımda kahkahamı bastıramadım artık , ki işin kötüsü yeni uyuttum paşamı =))))
Yemin ederim okurken o kadar çok güldüm ki, gözümden öyle yaş geldi ki, işyerinde herkes ağladığımı sandı, bütün göz mükyajım aktı :))))
Kızım geçen ay iki yaşına girdi ve tam tavşan uykusu uyuyor. Tüm bunları bir çok kez deneyimleyince bizim evde artık hayat şöyle;
Yonca uyanıkken, yemek yenmişse, sofra toplanabilmişse, hatta tüm bulaşıklar makineye yerleştirilebilmişse ne ala.
Duş mu alınacak, nöbetleşe Yonca uyanıkken !
Yonca öğlen ya da akşam uykusuna geçtiği anda bizim evde hayat duruyor. Neredeyse tuvalete bile giremiyorum korkudan.
Bulaşık mı kalmış, kalsın yarın akşam kaldırılır. Biz de sessizliğin ve oturabilmenin derin mutluluğu içinde dinlenelim biraz :))
Off ya ne guldum. O yogurt patlamasini ben de yasadim. Ne pislik çıkıyor yüz gram yoğurttan…
Benim çocuklar uyku eğitimli amcasi. Pek memnunum.
Yeme sorunu berdevam yalniz… ana baba dolma gibi, çocuklar çiroz..
yani gülmekten o kadar yaş aktıki gözlerimden, kör oldum okuyamıyodum devamını o …”rahvan gitsin…” den sonrasını artık
O ziftin peki oyuncaklar her akşam toplanıp kutusuna konmasına rağmen yere nasıl ulaşıp ayağımızın altında geziyorlar acaba? Özellikle lego… Bastın mı vizyonun değişiyor resmen…
Çok güldüm yazınıza. Hepsi çok tanıdık.
Hele biz ikizlerle birini uyutursun öbürü kalkar , kalkan ağlamaya başlar başlamaz çocuğu kucağına alıp oda kapısından dışarı çıkman ancak 2 saniye ama o 2 saniyede bile öbürü sinyali çoktan almış oluyor.Diğeri de kafayı kaldırıp ağlamaya başladığı anda biri kucağından diğeri yatağında ağlayan iki canavar ve tuhaftır ki bu canavarlar saç kurutma makinesinin sesi ile sakinleşebiliyor .Lakin 3 saç kurutma makinesi yakıp bir de evi yakma noktasına geldiğimizde vazgeçmek durumunda kalmıştık makineyle uyudukları 15 dk.lık güzellik uykusundan.
Zaten tilki uykusuna sahip ikizler 1,5 yıl nasıl olduğunuzu anlamadığımız biçimde ilk altı ay kolik sonrasında uyku düşmanı olarak büyüdüler. Biz 2 zombi artık çıldırma noktasında doktora yalvarır durumdayken adamcağız son çare Atarax şuruba başlamamızı önerdi , şurupla bile gecede sadece ama sadece 3 saat uyuyup sabah ezanı müezzin daha “Allah-u “der demez iştimaya kaldırırlardı bizi 🙂
Uzar gider anlatsam roman değil ansiklopedi çıkar 🙂
yahu gülmekten bütün rimelim aktı, diğer yazıları evde okumuştum komşular dinlemişti, şimdi oturdum kafede eşimi bekliyorum, tüm göz makyajım mahvoldu :)) ne kadar sadesiniz, süssüz ve yapmacıksızsınız. etrafa mükemmel görünmeye çalışan insanlara zıt, harikasınınız. eşinizle ve oğlunuzla mutluluklar diliyorum. inşallah bir de kız babası olursunuz, buralar iyice şenlenir.
Cok tesekkur ederim, begendiginize cok sevindim 🙂 kiz babaligi bambaska bir etap, kismet diyoruz 🙂