YOLCULUĞUN EVRİMİ

20130126-113355.jpg

İnsan, metrobüs misali, kah orada kah burada. Birçoğumuz hayatımızın değişik dönemlerinde, değişik vasıtalarla yolculuk etmişizdir. Güzeldir yolculuk yapmak, özellikle zorunlu değilde gönüllü yapıyorsak. Bir bilet, bir vasıta, bir de çanta veya bavulla şehirden şehire, ülkeden ülkeye gidip gidip gelmişizdir. Eğer yurtdışında yaşamıyor ve memlekete gelirken 12 iPad, 34 iPhone, 28 şişe parfüm, 6 PlayStation, 4 Coach çanta, 2 Laptop, 3 kutu puro, 11 kilo çikolata taşımıyorsanız, genelde bir adet bagajla gider gelirsiniz. Ne zaman ki evlenirsiniz o zaman adet ikiye çıkar. Hatta bir yastıkta kocar gibi, bazen yine de bir bavula sığar karı koca. Özellikle sahil tarafına gidiliyorsa…malum yazlık kıyafetler az yer tutar. Sonra birgün aileye “ek kat” çıkılır ve bütün yolculuk felsefesi baştan yazılır…

Bagajeryan Teorisi: Bir ailede her bireyin bavul boyu kendi boyuyla ters orantılıdır.

Yani babanın bavulu en küçük, bebeğin bavulu en büyüktür. Bunun aksi (babanın bavulunun daha büyük olduğu, veya annenin babadan uzun olduğu) durumlar istisnadır, kaideyi bozmaz. Annenin durum biraz karışıktır. Anne genelde bavulları hazırlayan kişi olduğu için sinsice babanın bavuluna da yayılır. Yine de orta boy bavul annenindir diyelim. Çocuğun bavulu, herhangi bir nükleer savaş veya buzul çağını atlatabilecek zenginlikte bir içeriğe sahiptir. Yılın hangi zamanı olursa olsun, o bavulda her mevsim için kombinasyonlar mevcut tutulur. Aslında bu annenin işini kolaylaştırır; dolapta ne var ne yok alınır. Çünkü çocuk terleyebilir, üşüyebilir, azami çiş veya kaka miktarını aşabilir, üstüne yemek dökebilir, ıslanabilir, ve daha niceleri. İşin ilginç yanı, anne ne kadar koyarsa koysun, gidilen yerde illa ki bir şekilde o kıyafetlere bir kıtlık girer. Mesela iki günde temiz, kısa kollu badisi kalmamıştır. Halbuki bavulda kullanılmamış 7 kazak, 4 mayo, iki mont, 16 uzun kollu badi vardır. Ama kısa kollu badi? Yok.
ANNE- Hepsi kirli Necati n’apıcaz??
BABBA- Şimdilik uzun kollu giysin hayatım, eve dönünce biraz daha kısa kollu badi alırsın, az badisi var demek ki.
ANNE- Aşkım eksiği yok çocuğun, 22 tane kısa kollu badi vardı, nasıl olduğunu anlamadım, ama hepsini giymiş iki günde…
İşte matematiğin ve mantığın bittiği nokta.

Dediğim gibi, çocukla çıkılan tatil annenin gözünde Büyük Göç gibidir. Yoğurt yapma makinası, termoslar, mama kaplari, emzikler, iki 80’lik mega paket bez, 4 paket ıslak mendil, tüp tüp kremler, iki şişe şampuan, plastik kaşıklar, 2 battal boy Cici Bebe, kutu kutu mama, sterilizatör, ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi herbiri babanın kafası kadar, çocuğun elini bile sürmeyeceği, dört beş tane oyuncak. Ben bebeğin küvetini bavula tepmeye çalışan anne duydum, ama inanmadım… İyi haber? Babanın bu bavulla tek alakası, bavul kapatılırken üstüne oturması olabilir. Yani bu, zavallı annenin kabusu.

Lakin babanın kabusu bundan sonra başlar: “Evden çıkış”. Üç bavul, bir sırt çantası, çocuğun arabası, çocuğun çantası, ceketler genelde iki partide asansörle indirilir. Birçok cengaver baba, “Ben hepsini bir kerede indiririm” artistiğini yapar ve indirirde. Ama o önden inerken asansörden, biri tutulduğunda öbürü devrilen bagajlar eşliğinde, küfürler ve tekme sesleri gelir. Derken herşey asansörden çıkarılır ve 30 saniye sonra tekrar, bu sefer taksiye tıkılır. Tecrübeyle sabittir ki, bir şekilde hep çocuk arabası en sona kalır ve kesinlikle bagaja sığmaz. Taksicinin pek onaylamayan bakışları arasında ön koltuğa tepiştirilir. Sonra havaalanına varılır (Artık hemen herkes uçuyor, o yüzden mekan havaalanı). Havaalanları bence çocuklu bir ailenin bulunabileceği en zor arazi koşullarına sahipler. Önce girişteki güvenlik kontrolü vardır. Taksiden inilir, bavullar için bir bavul arabası aranır ama ne hikmetse (!) etrafta hiç araba yoktur. Yine bazı babalar “Ne arabası ya, ben halletcem şimdi” diye, yoğun bir akrobasiye girişirler. 10 metre gittikten sonra ilk güvenlik kontrolüne gelirler. Biraz daha tecrübeli babalar kadın güvenlik görevlisinin olduğu sıraya yönelirler. Kadınlar çocuklu ailelerin halinden daha çok anlar mantığı. Çocuk hariç herşey yere yığılır ve bizim toplumumuzda sıra beklemek enayilik sayıldığı için bagajı daha az olan insanlar sanki ordaki iskele ‘baba’sıymış gibi solundan solundan önüne geçerler. ‘Bunun bagaj çok, işi uzun, ne beklicez lan’dır. Baba bavullarla sol şeridi bloke etmeye çalışırken mırıl mırıl söylenir. Derken yükleme başlar. Yaklaşık 15 saniye sonra eşyaların kısa yolculuğu bitmiştir ve banttan indirme işlemine geçilir. Bu olurken arkadan gelenler birikmeye başlar. Biri hafif omzuna çarpar babanın, biri uygunsuzca temas ederek geçmeye çalışır arkasından, ve artık babanın sesi daha bir MIRIL MIRIL çıkmaya başlar. Çok gariptir ki söylenip duran babanın soktuğu lafları kimse üstüne almaz, belki de güvenlik noktasında olay çıkarmak sıkıntı olur diye… İlk kontrolü geçtikten sonra baba kemerini geri takamadığı pantalonunu çekiştire çekiştire eşyalar ve ailesiyle kontuara seyirtir. Burada en önemli şey çocuğa rol vermektir. Şirin bir çocuk kontuardaki görevlinin sempatisini kazanırsa herşey çok daha kolaydır. Ama yine de sorunsuz değildir bu aşama:

KONTUAR GÖREVLİSİ- Hoşgeldiniz, uçağa bagajınız var mı?
BABA- Var, üç tane, bir de bebek arabası ama onu yanımıza alıyoruz.
KONTUAR GÖREVLİSİ- Yalnız bebek arabasını bagaja vermeniz gerek, bu durumda 4 bagaj oluyor.
BABA- Nasıl beyefendi, biz ilk defa uçmuyoruz, hep uçakta veriyoruz arabayı.
KONTUARDAKİ GICIK GÖREVLİ- Bir dakika ben bir soriyim. (Bağırarak) HATİCE HANIM BEBEK ARABASINI UÇAKTA VERMEK İSTİYORLAR, KABUL EDİYOR MUYUZ?
HATİCE HANIM- (Yine bağırarak) EVET AMA SİSTEMDEN AYRI BİR BAGAJ NUMARASI ALACAKSINIZ, SONRA DA ARKADAKİ DANIŞMA KONTUARINDAN ÇOCUĞUN BİLETİ ALINACAK
KONTUARDAKİ KIL- Tamam beyefendi, normalde uçağa almıyoruz ama bu seferlik izin veriyoruz
BABA- ???!!! mırıl mırıl MIRIL mırıl

Bu da atlatıldıktan sonra ikinci güvenlik kontrolu vardır ki, ilkini anlatırken anılarım canlandı içim şişti, bir daha tekrarlayamayacağım, siz anlayın. Zaten bavullar uçağa verildiği için ilkinden daha olaysız geçer ikincisi. Yeterince güvenli olduğumuzdan emin olununca salona gidilir. Bu noktada anne ve baba rahatlamıştır ve gevşerler. Dersem yalan olur. Çocuk henüz ayaklanmadıysa iyi, fakat yürüyen bir memeliyse bu durumda biraz sıkıntı olabilir. Malum, bekleme salonundaki camı veya koltuk kenarını yalayan çocuk bir yıllık mikrobunu bir günde almış olur derler. Her ne kadar sıra beklemeyi bilmesekte, sevecen milletiz, salondaki çoğu yolcudan sempati (daha çok torun sahibi dedeler ve anneanne/babaanneler) veya empati (çocuğuyla yolculuk yapan başka anne/babalar) veya alaka (henüz evlenmemiş, birbirine aşık genç çiftin dişi olanından) yükleniriz. Biraz sosyalleşince stres seviyeside normale döner. Gözler saattedir. Çünkü anne ve baba çocuğun uyuyacağı bir saate bilet almıştır ve bu onlara sakin ve huzurlu bir yolculuk garantilemektedir… Allahın belası bi Murphy vardır, bildiniz mi? İşte o salağa atfedilen (sözde) kanunlara göre uçağın kalkışı gecikir. Hem de öyle bir gecikir ki, çocuk bekleme salonunda at gibi koşturmaktan uyuyakalır. 30 dakika uyuduktan sonra uçağın kapıları açılır ve yolcular içeri alınır, çocuk uyanır. Elde ne var? Uykusunu alamamış, sinirli, huysuz, daha da kötüsü sinirden bir daha uyuyamayacak minik bir zombi. Kibrit kutusu kadar koltuklara yine tepişerek bindikten sonra anneyle babanın bir seçimi vardır:

A) Çocuğun şeytan çıkarmayı andıran ağlamasını dindirmek için herşeyi yapmak
B) Koy gönlüne rahvan gitsin diyerek, başka yolcuların iğreti bakışlarına aldırmadan sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmak

Yetmezmiş gibi, çocuk, bütün bunların “üstüne”, daha doğru bir tabirle, kendi “altına” yapar. Çişten bahsetmiyorum…Bu noktada anne de baba da sıyırır ve bir süre herşeye gülerler. Bu sanırsam insan beyninin bir çeşit savunma mekanizması. Merak ediyorum, buna benzer bir durumda ki kaç kişi “ışınlanmanın” artık ne zaman keşfedileceğini soruyor.

Daha yazacak çok şey var bu konuda ama ben devam edersem okuyanlar edemeyecek diye uzatmıyorum. Peki dikkat ettiniz mi? Bütün anlattığım, anne, baba ve tek çocuklu bir senaryoydu. Ya iki çocuk varsa? Ya iki çocuk varsa ve anne tekse? O anne iki çocukla bir de uluslararası uçuyorsa? Anne,baba ve üç çocuk?? Çocuklardan biri ishal?

İşte ben bu kombinasyonların hepsinde ki anne ve babaların ellerinden öpüyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.

İyi yolculuklar 🙂

YOLCULUĞUN EVRİMİ’ için 3 yanıt

  1. Ben o en son paragraftaki anneyim 🙂 Tek başına, tek çocuklu, uluslararası aktarmalı. İki çocuğu düşünemiyorum bile. Yazınız bu arada süper 🙂

  2. Yazılarınıza bayıldım,çocukla yaşananları bu kadar esprili anlatmış olmanız harika,katıla katıla güldüm okurken,aklınıza sağlık,yazılar bana çok iyi geldi:)

  3. O iki çocukla uluslararası yolculuğu tek başına yapan benim işte 🙂 Etraftaki insanlardan biri puseti sürüyor, biri düşen suluğu veriyordu filan… Şaka gibi bir şey! Yazılarınız harika bu arada 🙂

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s