Baba adayı hamilelik sürecine genelde bu konu hakkında çok romantik hikayelerle dolu olarak başlar. Eşi gecenin köründe çilek istediğinde, yarı pijama yarı eşofman kreasyonuyla sokaklarda dolaşıp 24 saat açık bir market bulacak, ve bayan kasiyerin sempatisini kazanarak yüce görevini yerine getirecektir. Akşamları televizyon karşısında, eli eşinin büyüyen karnında bebeğin tekmelerini sayacak ve erkekse topa hangi ayağıyla vuracağını, kızsa ileride peşinden koşan erkekleri nasıl paralayacağının hayalini kuracaktır. Final anı geldiğinde, beyaz hastane koridorunda bebeğin doğum haberini alacak veya elinde kamerayla bizzat doğum anını başka kimsenin görmeyeceği bir film olarak ölümsüzleştirecektir (Ben çok film hikayesi duydum ama daha o filmi arkadaşlarına seyrettiren biriyle tanışmadım!). Fakat, bilmedikleri ve genelde hamileliğin ortalarında hatta sonlarına doğru öğrendiği bir terim daha vardır: Lohusalık Dönemi.
Bu terimle ilk tanıştığı an, “nolacak lan, o ne ki?” dese de, çok kısa zamanda yakın çevresinde ki babba’lardan olayın gerçek ve bir o kadar da dehşet verici ayrıntılarını öğrenmeye başlayacaktır. ‘Erkeklerin anlattığı’ bu hikayelerde lohusa olmuş kadın, içine çift kişilikli bir kurt adam girmiş, önüne gelen her ‘eleştireni’ yiyen ve ateş püskürten buzdan bir canavar gibidir. Onun karşısına çıkmak bir yana, yan odada bile olmak tehlikelidir. Önceleri bunun her annenin başına geldiğini sanar, ama zamanla, biraz da okuyarak aslında bir çok annenin lohusa olmadığını, olanların ise mutlaka canavarlaşmadığını öğrenir ve rahatlar. Halbuki kurt adamın doğru zaman gelene kadar ağaçların arasında asıl kendisini izlediğinin farkında bile değildir. Doğru zaman, bebeğin ilk viyaklamasıdır. İşte o an, yalnızca yavrusunun dünyaya geldiği an değil, kendisinin lohusalık döneminin başlangıcıdır. Kurt adam iş başındadır…
“Neeeey? Lohusa baba mı?! Yok deve” demeyin. Var. Hem de sayıları her geçen gün artmakta. İpana Diş Kliniğinin 2011’de yapmadığı bir araştırmaya göre, 1981 rakamları baz alındığında lohusa baba oranında hayvan gibi bir artış var. “Peki bu nasıl mümkündür?” sorusuna cevap veremediğim için (tıp bilgim aspirin seviyesinde), ben “Lohusa baba -LB- nedir?” sorusunu cevaplamaya çalışacağım:
LB doğum odasında çocuğunu gördüğünde, dağılmış olan anneden önce ağlamaya başlar. Bebeğin ciğerlerinde ki sıvıyı boşaltan hemşireye dikkatli olması konusunda çemkirir. Ne sokuyordur o hortumu hayvan gibi! Bebek odaya annenin yanına alınınca onu çok rahat tutabildiğini farkettiği an, kayınvalidesine nasıl bebek tutulması konusunda ciddi nutuklar atar: “Anne başı düşüyor, şöyle tutsanız, rahatsız oldu sanki”… Odaya girip çıkan hemşireleri sıkıştırarak 300 soru sorar. Hele ki hemşire “Yarım saat içinde tekrar ölçüm alacağız” gibi bir şey derse, yarım saati bir dakika geçe koridorda o hemşireyi kovalamaya başlar. Anne genelde bitkin ve yatak mahkumu olduğu için hemşireler eğlence olsun diye ilk bez değişimini yaparken “Babası gel öğren” diyerek kurt adamın dişlerini bilerler. Hele ki baba hakkaten işi iyi kıvırırsa ve hemşireden iltifat alırsa, o zaman kayışlar gerilir, çünkü kayınvalideye yeni bir nutuk konusu çıkmıştır: “Anne, siz çok sıktınız, biraz daha gevşek yapmak lazım, nefes alamayacak çocuk”…Hastanede geçen zamanın kalanında doktor ve hemşirelerin her dediğini (abartı durumlarda emzirme hakkında bile) azimle dinleyip kaydeder ve hormonlarıyla bağdaşmayan bu bilgiler onu lohusalık girdabının -ironik olarak- daha da derinlerine sürükler. Tabi ki bu sadece başlangıçtır, macera evde devam eder…
Mikrop bir kere bedene girdi ya, LB, annenin -kendiside bir ana olan- Doğa tarafından bir nevi Robocop gibi, sezgiler ve biyolojik yeteneklerle donatıldığı gerçeğini görmez ve her b.ka burnunu sokmaya devam eder.
Vay efendim sen emziremiyorsun, öyle değil şöyle demişti hemşire…
Bu bebek aç 😦 ağzını açtı demin, her saat mi emzirsen?
Bu bebek kusar tabi o kadar yedirirsen 😡 iki saatte bir dediler daha 1 saat 50 dakika oldu!
Bu çocuk bu kadar kalın giydirilir mi aşkım ya annene bir şey söyle, millet Afrika’da çocuğu çıplak büyütüyor direnci artsın diye!
Aşkım ben bu bez markasını beğenmedim, ayrıca bu krem de hastanede kullandıklarının aynısı değil…
Ver ben uyutayım sende dalmadıysa, bende hemen uyuyor…
Bu nefis süreç böyle devam eder, ki sonuncusu doruk noktasıdır. Olayları daha da körükleyen bir faktör de yakın çevrenin gaz vermesidir: (Kaynana) Bizim damat harika bakıyor çocuğa, çok takdir ediyoruz; (Yakın arkadaşları) Abi sen bize kötü örnek oluyorsun, seni gördüğünden beri eşim keşke sende onun gibi olsan diyip duruyor… LB bunları duydukça Allah Allah nidalarıyla şaha kalkıp annelik görevlerine daha bir aşk ve ciddiyetle sarılmaktadır. Sanki cennet onun ayaklarının altındadır, bilmez ki cehennem annenin ters tarafıdır, bir gören iflah olmaz. LB’yı özetlemek istersek, ‘memesi olsa emzirirdi’ uygun olacaktır.
Peki hiç mi iyi yanı yoktur LB’nın? Vardır tabi ki. Alt değiştirme, mama yedirme, uyutma, oyalama gibi temel görevleri yerine getirebildiği ve hatta bunların çoğunu anneden daha iyi (!!!) yapabildiği için iş bölümünde büyük rahatlık sağlar. Ama her dönemin bir başı bir de sonu vardır; zamanla Lohusa Baba’da merkezkaç etkisinden kurtulup kendi yörüngesinin çapına döner ve annenin komutası altına girer. Kurt Adam bedenini terkettikten sonra zihninin derinliklerinde inceden bir uluma sesi zaman zaman hala duyulur. Ah bir de memesi olsaydı…
begendim
Ben buna da kahkahalarla guldum. Kurt Adam’a ve LB’nin zihninin derinliklerinde duyulan inceden uluma sesine. 😀
süpperrr gülmekten öldüm ve aaa aynı bizz gibi derken,eşimin de bu dönemleri geldi gözümün önüne 😀
iyiki varsınız yoksa kimin o yumuşacık göbüşünde uyuyacaktı ve huzur bulacaktı bebişlerimiz
Ağzınıza sağlık Serkan Bey fazlasıyla güldüm sabah sabah 😀
Afiyet olsun efendim 🙂