Adını hatırlamadığım bir filmin hiç unutmadığım giriş sahnesi:
Uçsuz bucaksız kırlar da vahşi atlar birbirleriyle yarışırcasına koşmaktadırlar. Görüntü en önde koşan, boynu terden mermer gibi parlayan bir ata odaklanır. Atın boynu bir öne bir arkaya giderken, yeleleri rüzgardan alevler gibi salınıyor; burun delikleri balon balon şişip iniyor. Derken arkadan bir kement yavaşça yükselip atın başından geçiyor. İp geriliyor, geriliyor, ve atın başı arkaya devrilip yere doğru ekrandan çıkıyor…
Bu sahne bekar bir erkeğin evlilik öncesi ve sonrası hayatını sembolize ediyor. Bu benzetme çok hoşuma gitmiş olacak ki, ben evlendikten sonra da, yıllarca her dost ortamında ki bekar arkadaşlara bunu anlattım. Her defasında karım eline ne geçirdiyse ağzımı burnumu kırdı. Ama yılmadım.
Biz erkekler evliliği büyük bir değişim sanarken – ve sıkça korkarken – bunun sadece asıl değişim “filminin” giriş sahnesi olduğunun farkında olmuyoruz (Baba olmaktan bahsediyorum)… Evlendiğimizde de hayatımıza ekstra bir kişi giriyor, ama bu farklı. Karımızla ilişkimizde biz bir elmanın diğer – genelde daha küçük ve zottik – yarısıyız. Gerektiğinde evin direği veya direklerinden biriyiz (eşlerin ikisinin de çalıştığı durumdan bahsediyorum, çok eşlilikten değil). Bir veya daha fazla lakabımız var: Aşkım, Hayatım, Birtanem, Kocacım gibi. Eğer balayından sonra muhabbet bitmemişse aramızda sırnaşık bir fiziksel durum söz konusu, yani bize az çok bir ilgi var. Karı-Koca sosyal hayatının daimi elemanıyız.
Baba olduktan sonra sosyolojik anlamda işler değişiyor. Yeni eleman şirkete direkt “Elmanın İkinci Yarısı” pozisyonunda eş başkan olarak başlıyor, bize meyvenin sapı olmak kalıyor. Evin direği rolünün yerine “Ayak İşleri Uzmanlığı”nı üstlenip onu, şunu, bunu getiriyoruz her istendiği zaman. Bütün lakaplarımız yeni elemana transfer ediliyor ve evde duymaya çok alışık olmadığımız “ismimize” acı bir dönüş gerçekleşiyor. Şu diyalogları eminim çoğumuz, özellikle de çocuktan sonra ki ilk aylarda, tecrübe etmişizdir:
Kadın: Aşkııım!
Erkek: Efendim hayatım?
Kadın: Ha, sana demedim, oğlumla konuşuyordum.
…
Erkek: Çok acıkmışım, kahvaltı da ne var aşkım?
Kadın: Berk’ın kalan yumurtasını yesene, beğenmedi ziyan olmasın.
…
Erkek: Sonunda uyudu oh be 🙂 Başbaşayız >;:)
Kadın: Ay evet, zor uyudu hakkaten. Ama çok şiriiiin babasııı!
Erkek: Ee daha daha n’aber, ne zamandır böyle yalnız kalamıyorduk, özledim valla >;;)
Kadın: Ay ben de özledim :.(
Erkek: Aşkım niye duygulandın, ben burdayım işte, çok mu özledin hakkaten beni? 🙂
Kadın: Oğlumu özlediiiim hünf :..(
Erkek: Aşkım ama daha şimdi yatırdık, hem bütün gün beraberdiniz??!
Kadın: E özledim Mehmet, n’apiiim?!
Erkek: Ben de şey diye düşünmüştüm…Hani belki bu gece… ?
Kadın: Ay ölüyorum yorgunluktan, canımı çıkardı oğlan bugünzzz horrr…
Teknik açıdan ele alırsak benzeri bir durum ortaya çıkar. Çocuk geldiği andan itibaren etrafında “Aile” diye de tanımlanacak bir köleler birliği oluşur. Hormonal ve politik şartlara bağlı hiyerarşik bir yapı bu birliği düzenler. Baba bu düzende ‘seçkin’ rolünü hemen alır:
Kıdemli Başköle = Anne
Onursal Başköleler = Anneanne ve Babaanne
Anlaşmalı Köle = Bakıcı
Eğlenceden Sorumlu Üst Köle = Dede(ler)
Misafir Köleler = Anne veya Babanın kardeşleri
Piyade Er Köle = Baba
Yine de umut var babalar için. Etiyopyalı sosyologların dünyanın çeşitsiz yerlerinde 3 aileyle yaptıkları bir araştırmanın sonucunda, Baba kimliğinin çocuk okula başladıktan sonra hiyerarşik düzende hızlı bir yükselişe geçtiğini gösteriyor. Bir de bizim arkadaşlardan çocuğu büyümüş olanlarda hep öyle söylüyor…
En başta ki hikayeyi (At-Kement-Evlilik Üçlemesi) hep çok komik bulduğumu söylemiştim. Lakin ben evliliği anlatan bu sahneyi komik bulurken, hayat benim için o sahnenin devamını çekmekteymiş… At yere düştükten sonra, yaklaşan cüce bir kovboy o vahşi hayvanın ayaklarını bağlar; üstüne çıkar; ve elinde ki kızdırılmış damgayı hayvanın kıçına basar. İşte bu da baba olmayı anlatır.
Not: Bu yazımdan çocuk sahibi olmanın tarif edilemez bir sorun olduğu sonucu çıkarılabilir. Tarif edilemez olduğu doğru, ama iyi anlamda. Aynı evlilik gibi, di mi karıcım? 😉
bundan sonraki yazında da evliligin ve baba olmanın güzelligini anlat.
Zottik yari :))
Bayıldımm:)
Bir grup unutulmus: Anne babanin arkadaslari = Saklabanlar. Ya da kralin soytarilari iste.
Esim henuz bunu okumadi ama okuduktan sonra “Burcu ayni ben” diyecegine eminim 🙂