Ne yazayım abilerime ablalarıma?
Hayat devam ediyor diyoruz, eyvallah en azından ben bunu şu anda yazabiliyorsam, benim için hayat fiziksel olarak hakkaten devam ediyor. Ama elim gitmiyor, boş boş gözlerimin içine bakıyor. “Abi bize çelişkili sinyaller veriyorsun, yazalım mı, yazmayalım mı?” diye soruyor… Siyah fotoğraf koyup lanetlesem? Layk alırım, belki bir kaç yorum. Görevimi yapmış olmanın huzuru siner sineme inceden. Ee? Sonra? “Hayat devam ediyor”… Aslında “zaman” devam ediyor. Zaman bize hiç aldırmadan akıyor. Tik, tak, hep aynı ritimle. Hayat ise bazen yavaşlıyor, bazen hızla akıyor, başlıyor, bitiyor… Zaman hiç durmuyor, unutturuyor. Unutuyoruz. Bu bizim hayatta kalma stratejimiz. Beyin yumuşatıyor, şeklini değiştiriyor, derinlere gömüyor. Aslında topyekün unutmuyor. Ondan sonra gelenlere aktarıyor formundaki enerjiyi. Her yeni düşüncede, duyguda kalıyor izleri. Ama az, ama çok. Ama iyi, ama kötü.
Ne yazayım abilerime ablalarıma?
Ben ebeveynlik üzerine mümkünse bizleri biraz güldürüp empati doğuracak, bizi “biz” yapacak, kendimizi daha iyi hissettirecek şeyler yazmak için çıktıydım yola. Ciddi bir insan değilim zaten. Siyaset gibi ayrıştırıcı konulara çok bulaşmak istememem ondan. Ha, evet, bazen toplumsal olaylarda kamuoyu oluşması noktasında katılıyorum mevzulara blogbabba kimliği altında. Bununla beraber, çok sevmiyorum yasımı üzüntümü hayal kırıklıklarımı sosyal medyada paylaşmayı. İsteyen paylaşır, istemeyen paylaşmaz. Tercih. Bazen öyle şeyler oluyor -ki son zamanlarda çok daha fazla- ben bunun üstüne ebeveynlik hakkında nasıl komik lakayıt şeyler yazarım diye gri gri düşünüyorum.
Peki ne yazayım abilerime ablalarıma?
Üç dört gün bekle hele. Sonra yine yazarsın nispeten komik şeyleri. “Hayat devam ediyor” çünkü. Zaten bu değil mi sıkıntı? Üç dört gün mü unutmanın hakkı? 7 gün yapalım? Kardeşim, bunun gelişi kaç? Onu bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Acımasız geliyor o rakam, her ne ise. Bir daha ki toplumsal travmaya kadar beklesem, bu mantıkla hiç yazamam. Ama yazmak istiyorum, yazmayı seviyorum, gülmek istiyorum, gülmeyi seviyorum. Hele bir de güldürebilirsem, inanın kendi Egom diye demiyorum, mutlu oluyor kerata, göğsü kabarıyor. Bir katliamın dumanı dağıldı mı diye köşeden kafayı çıkarıp, yeniden ortalığa çıkma zamanı geldi mi diye bakınırken utanıyorum. Gel gör ki bu benim algım, benim düşüncem, benim seçimimim. Başka türlü bakmak da mümkün, biliyorum. Olmuyor işte. Zorlanıyorum yahu… Derseniz “ Ohoo sen bu kadar çok takarsan, saç kalmaz kafada”. Yok zaten… Bu arada yanlış anlaşılmasın, umutsuz değilim. Babayım, bir çocuğum var, ve o varken umutsuz olmak benim için abesle iştigal. Bu sefer bu çıktı, böyle yazdım. Dürüst olalım, kendim için yazdım. Rahatlamaya, paylaşmaya, bir şeyler söylemeye ihtiyacım vardı.
O zaman…
Ne yazayım güzel abilerime ablalarıma…