BA-BALIKÇIL

screen-shot-2016-10-17-at-18-30-33

Yukarıdaki flu resimde görmüş olduğunuz beyaz leke bir balıkçıl (balık yiyen leylekimsi kuş). Geçtiğimiz günlerden birinde sahilde koşmaya çıktığımda rastladım kendisine. Sabahın oldukça erken bir saati olduğu için karanlıktı hala. Bu arada “Karga kakasını yemeden…” diye tabir ettiğimiz bir zaman dilimi vardır ya, hakkaten doğruymuş. Caddebostan’daki çocuk parkında iri bir çöp kutusu var. Gün doğduktan sonra koşarsam hep o çöpü talan eden kargaları görürdüm. Fakat bu sabah o çöp dursa da henüz kargalar ortalıkta yoktu. Demek kakalarını gün ağarınca yiyorlar…

Balıkçıla dönelim.

Ben koşmaya başladım her zamanki gibi, labada lubada gidiyorum, bi baktım suyun hemen kenarında beyaz bir gölge. O ney (laan) derken, balıkçıl olduğunu farkettim. Büyükşehirlerde çok çeşitli hayvan görmediğimiz için, heyecanla durup  hayranlıkla seyretmeye başladım (Bu arada yeni bir zaman dilimi daha size: “Balıkçıl kakasını yerken”, gerçi onlar balık yiyor, kaka değil…). Bu görüntü çok ilginç olduğu için hemen elim telefonuma gitti. Ne yapıcam? Şak çekicem, pat paylaşıcam. Tam çıkarırken telefonu, ak saçlı bir nene geldi (hep ak sakallı dede olacak değil ya). “Dur oğlum” dedi.

BEN- Nenecim günaydın, hayırdır, neden durayım?

NENE- Çekme. Seyret sadece.

BEN- Nenecim ama ben bunu çekip ölümsüzleştireceğim, hem bir sürü layk alır bu, harcamak istemem.

NENE- Ölümsüzleştirmek ne haddine oğlum, sadece seyret, hazzı arzuya kurban etme.

Bi düşündüm ve hak verdim ak saçlı neneme. Paylaşarak benim olmayanı sahiplenmeye çalışmak; an’da hazzı yaşamak varken vadesiz bir arzunun peşine düşmek… Ne gerek var. Elimi yavaşça çektim telefondan ve seyrettim. Balıkçıl donmuş gibi beni süzerken sadece baktım. Gecenin siyahında içime çektim bembeyaz silueti (Allah allah, laflara bak!!!). Sonra koşmaya devam ettim. Yüzümde bir gülümseme. Bu sefer zamanı dijitalize edip dondurmanın şehvetine kapılmamış olmanın gururuyla hem de. Balıkçılın güzelliği sadece gözümde.

Koştum, koştum, gece hala gece. Az sonra bi baktım solda başka bir balıkçıl daha. Yine suyun kenarında. Belki de aynısı, uçtu, geçti, tekrar kondu önüme. Durdum, seyretmeye başladım. O sırada keçi sakallı, kemik çerçeve gözlüklü bir genç belirdi: “Kanka çek bu sefer resmini, ‘insta’la bence”.

BEN- Çekiyim mi? Ama demin başka şey dedi nene?

GENÇ- Ona da tamam, ama bak bu senin kısmetin, bu bir işaret. İlkinde seyrettin, şimdi yine çıktıysa karşına, kaçırma.

BEN- Harbi mi lan?

GENÇ- Kesin bilgi aabi, düşünsene alacağın laykları, göreceğin ilgiyi, vuuhuu.

BEN- İhehe ay heyecanlandım, dur çekiyim hakkaten, haz da benim olsun, arzu da.

Elimi telefona attım (telefon taytımsı darlıkta bir kol bandının içinde). Ürkütmeden balıkçılı, çektim telefonu kınından. Açtım kamerayı, barnağımı ekrandaki beyaz lekeye bastırıp zumladım. Nefis! Zafere saniyeler kaldı! Çekme düğmesine dokununca birden şimşek çakar gibi aydınlandı önüm. Salak gibi flaşı açık unutmuşum. Anladığım kadarıyla balıkçıllar flaşa karşılar. Telefon, flaşı yanıp sönüp, zumlayıp mumlayıp, fotoyu çekmeye çalışırken kuş ürktü, uçarak kaçmaya başladı. Ahan da elimde bu yukarıda gördüğünüz zottik fotoğraf kaldı. Bi fotoğrafa baktım, bir de gittikçe uzaklaşıp adalara doğru kaybolan beyaz lekeye. Kızdım kendime. Eşşşek Serkan. Hem çekemedin fotoyu, hem de kaçırdın kuşu. Zavallı, efendi efendi takılıyordu halbuki. On yirmi tane layk alıp, vaav voaa, Serkan süper yakalamışsın, gibi övgüleri alma isteğinin tatlılığına kanıp kaldın sap gibi elinde telefonla öyle. Halbuki ne demişti ak saçlı nene?

Ne kadar çok “an” harcıyoruz ulaşmak için ölümsüzlüğe? Farkında mısınız? Sadece bakarak zihnimize kalbimize değecek bir an’ı kaydedip “ceb”imize hapsediyoruz. Benim olsun. Beğensinler. Egom öpücüklere boğulsun, kalpler içinde yüzsün. Güç bende artık.

Peki bütün bunlar ne alaka?

ÇOCUK- Baba bak ne yapıyorum ihihehehuhe.

BABA- Hahaa süpermiş bu, dur hiç bozma hemen çekicem fotoğrafını… Oğlum niye bozdun ya? Bi daha yapsana?? Bi fotoğrafını çekicem dedim… Ya n’oolursun, lütfeeen 😦

ÇOCUK- (Hayır anlamında) I-ı.

BABA- Ya gıcık mısın, bi fotoğraf çekicem altı üstü, çatlarsın di mi???

ya da

BABA- Aşkım koş gel, şuna bak nasıl uyuyor.

ANNE- Bakiyim? Ooooy yerim ben onuuu, dur hemen telefonu getiriyim, bunu çekmem lazım.

(15 saniye sonra…)

ANNE- Geldim.

BABA- Sen gelene kadar döndü ama.

Sen “gelene” kadar “döndü”.

Bazen, gitmeyince, dönmüyor da.

Çok mu dolaylandırdım lafı?

Diyorum ki,

Belki daha sık yaşamak lazım an’ı.

BA-BALIKÇIL” için bir yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s