Ortaokul. Türkçe dersi. Belli bir konuda kompozisyon yazma ödevi. Konu neydi hatırlamıyorum. Ama ev deneyi olarak pamukta yetiştirdiğim bir fasulyenin kendini (kendi ağzından) anlattığı bir yazı yazmıştım. Öğretmen çok beğenmiş, beni sınıfın önüne çağırmış; kompozisyonu okutmuş ve sınıfa dönüp bu yazı neden iyi bir not aldı sorusunu tartışmalarını istemişti. Canlandırma, kısa ve basit cümleler, tasvir tarzı, vs. Ben bir daha o kadar yüksek not alamadım kompozisyondan. Ama eğer bugün yazmayı bu kadar seviyorsam. Bilin ki ondan. Her hafta dersin bir kısmını ‘kitap okumaya’ ayıran, kendi çabalarıyla bir araya getirttiği ufak sınıf kütüphanemizden bizi Jack London’la, Ömer Seyfettin’le, Sait Faik Abasıyanık’la, Steinbeck’le, Haldun Taner’le tanıştıran, hayatımda öğrencisi olmaktan en çok onur duyduğum insandan. Fatma (Everest) hanımdan.
Ben liseye giriş sınavında yeterli puan alıp o okula giremesem Fatma hanımın öğrencisi olamazdım. Beni tembelliğime rağmen o sınava bütün sabırıyla, o kadar işinin arasında yılmadan hazırlayan, çalıştıran, öğreten Annem. Ucu ucuna girmiştim okula. Çekmeseydin o ucundan inançla, buluşamazdık Fatma hanımla. Sayende.
Şimdi biz büyüdük ve kirlendi dünya. Olsun, dedik, bir arkadaş getirdik bu dünyaya…
Efnan (Turan) öğretmenimiz,
Emeğinizin eserini her gün sevgiyle kucaklıyoruz. Kendisi şu anda fosur fosur uyuyor, ama birazdan yanınızda 🙂 Bizim en değerlimiz büyürken ve şekillenirken sizin de değen elinizden saygıyla öpüyoruz. İyi ki varsınız.
Hayatlarımıza dokunan, ve yeni nesillerin hayatlarına dokunan güzel insanlar,
Öğretmenler.
Gününüz kutlu olsun.