KARİYER DE YAPARIM ÇOCUK DA BAKARIM

20141201-090504-32704569.jpg

O kadar yaygara yaptın, sonuç ne? diye soranlarınız olabilir. Demecim şöyle:
Bu maça iyi hazırlanmıştık. Rakibin güçlü yanlarını iyi analiz etmiş olduğumuza inanıyoruz. Uyku olsun, yemek olsun, çiş…Sonuçta bu üç puan bizim için zorunlu olan bir üç puandı. Rakip de güzel oynadı, dediğim gibi güçlü bir rakip neticede. Gerçi maç içinde bazı tartışmalar oldu ama bunu maçın atmosferinde normal görmek lazım. Biz evimizde aldığımız bu üç puanın rehavetine kapılmadan bundan sonraki maçlarda neyi daha iyi yapabiliriz diye hiç durmadan çalışmaya devam edeceğiz.

Herşey çok gergin başladı aslında. Cuma günü Anne kişi 14:00’da ayakları poposuna vura vura kaçtı. 16:00’da çocuk yuvadan alınacak. Ben 15:30’da evden çıkarken işle ilgili bir telefon geldi. Açiyim mi açmiyim mi? Hemen konuşur kaparım sonuçta, 5 dakika çok şey farkettirmez. Hata 1. 15:45’te evden çıktım arabayla. Sokakların ağzı burnu Cuma trafiği. Hangi ara sokağa dalsam ağııır ağıııır parkeden bir tembel hayvan. İstanbul’un onda birine küfrederek vardım yuvaya. 16:05. Oh. Bu sahneyi hep filmlerde görüp özenirdim. Aaa bugün seni baban almaya gelmiiş, cool baba. Bir kaç annenin yanından artiz gibi sıyrılıp zili çaldım. Kapı açıldı, öğretmen beni görüp oğlanı hazırlamaya gitti. İki dakika sonra oğlan geldi, beni gördü, ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyl… şaka şaka. Yemin ederim, saniyenin yarısı kadar bir süre içinde, yüzünde “oooğ bu herif tek gelmiş yaa üff” hayal kırıklığını gördüm. Sonra toparladı. Hayatta kalma içgüdüsü olsa gerek. Hemen arabaya atıp aynı yaşta olan kuzenine götürdüm. Saldık bunları salona, özgür hayvanlar gibi koştular, coştular. Çıkmadan, verilen taktiğe uyarak pijamasını giydirdim. Dönüş yolunda oğlan zorto porto. Bi kaç kere dürtükledim hakkaten uyudu mu yoksa bana latife mi yapıyor diye, ama bal gibi uyumuştu işte. Bal gibi baaaal, dadından yenmez ahahaha, diyerek mutluluktan ağlamaya başladım. Ama unuttuğum bir şey vardı…Arabada uyuyan çocuğu eve çıkarıp yatağa götürmenin 1001 tehlikesi. Bal acı çıktı…

Arabayı park ettim, bütün çantalarını ceketleri filan donandım. Caddenin solunda park etmiştim, ben bedenimin yarısı arabanın içinde çocuğu koltuktan çözerken, yanımdan geçen arabanın bedenimin dışarıda kalan yarısına DAAAAT diye korna çaldığı an, içimde bir şeyler patladı. Hani çizgi filmde kötü karakter dinamiti yutar, iki saniye sonra içinde patlar ya? Gözlerinde alevleri görürsün. Ben de bir küfür infilakı yaşadım. Ulan o çocuk bi uyansaydı diye diye apartmana seyirttim. Kapıyı açtım, asansörün düğmesine bastım. Nanik. Bi daha. Yine nanik. Asansör çalışmıyor. Kat? 5 (Yazıyla beş). Adam 250 kiloluk mermi taşımış, on iki kilodan korkacak ceddin evlatları değiliz elbet. Lakin kapıya vardığımda sol diz titriyor, sağ diz ise kaskatı olmuş hep aynı noktaya bakıyordu. Kapıyı açtım, odasına girdik, tam yatağa bırakıyoruuum, DÜDÜNK, PLAYING SONGS FROM BALKAN BEAT BOX, diye böğürdü salak iPhone’un salak Voice Control’ü. Senin gibi akıllı telefonun aklına….. Çocuğu heyecandan attım yatağa, kaçtım odadan. Beş saniye sonra gelip baktım, uyuyo. Üstünü örttüm, megafonu açtım, DAAT DAAT DAAT, diğerini açmayınca uyarıyormuş. Salona gittiğimde stresten bitap düşmüştüm.

Aldım bir kase sarı leblebi, açtım kitabımı oooh keyfe bak ehehehe. Derken aklıma Anne cadının kehaneti geldi. “O yatınca pijamanı giiiy, her an uyanıp yatağımıza gitmek isteyebiliiiiir”. Hadi len hehehe…Hehe…Harbi mi len? Pijamamı giydim. Sonra yine o ses “Sen de çok geç yatmaaaa, gece yanına gelirse yirmi kere uyandırıııır”. Yok deve ehehe… Yatmicam.

Bu haftasonu öğrendiğin en önemli şey nedir deseler: Bir daha eşime asla “Saat 11’de yattın, sabah 8’de uyandınız oğlunla, 9 saat uyudun yuh, bi de yetmiyor diyorsun, daha ne uyican??!” demicem. Dersem dilim büzülsün. Herif 2’de geldi. Sabaha kadar 41 kere ittirip kaktırdı. Zombi gibi uyandım. Anneler neden hep haklı??

Cumartesi’yi çok iyi planlamıştım. Sabah dayadım sosisi kahvaltı sürprizi olarak, akabinde gidip Rio2’yi aldık. Yarısını seyredemeden fırladık parka. Mis gibi açık hava. Oradan başbaşa romantik bir yemeğe. Yemekte pizza istedi. Ne’li pizza oğlum? Soslu olan babbaa (barbekü soslu tavuklu). İki lokma…Üç lokma… Sonra püh! N’aptın oğlum, niye tükürdün lokmanı? Tavuğu beğenmemiş. Tamam, sana sadece peynirli kısmından veriyim hı? Hayır’mış, peynir de sevmezmiş. Oğlum niye pizza istedin o zaman?!?!? Yemezsen yeme be. DAN, yememek için maymunluk yaparken şişeye bir tokat, bütün içecek üstüme boca. İkinci içsel patlama, ama bu sefer birazı dışarı taştı. Kızdım çocuğa. Sonra üzüldüm, değer mi, diye. Ama sınırlar olduğunu bilmesi lazım? Tamam da o kadar sert çıkman gerekmiyordu. Anlaması lazım ama, yaptıklarının bir bedeli var. Ya üç yaşında çocuk, ne bedeli ya… Çok mu kızdım hakkaten? Hemen geri adım da atamam. Hay allah, biraz bekliyim bari. Ay üzüldü buuu, surata baak. Gaddarım ben. Olmaz, hemen yumuşama biraz bekle. Yanımdan geçenler ne bakıyor öyle be? Hiç mi kızan baba görmediniz? Ay acaba dışarıdan nasıl görünüyorum? Hayvana bak, böyle kötü babalar yüzünden bu toplum bu hale geliyor, sevgiyle büyütmek lazım çocukları, diyorlar kesin… Ühü… Ben seviyorum oğlumu!!! Sarıldık hemen, öpüştük barıştık.

Oradan yallah baba-oğul bir kahve içmeye. Lakin Cumartesi günü herhangi bir kafede yer bulmak, dört yapraklı yonca bulmaktan daha zormuş. En son kucağımda oğlanla acıklı acıklı, oturanların gözlerinin içine baktım, belki biri kalkar diye. Nafile. Tınmadılar bile. Biz de aldık tatlımızı sıcak çikolatamızı, oturduk banka, geleni gideni seyrede seyrede yedik içtik. Çok geçmeden eve gitmek için yalvarmaya başladı. Benim gözlerimde zafer ateşi yandı. Akşam bir bıcı bıcı, son damla enerjisi de suyla akıp gidinceee… Uyudu tabi.

Şöyle bir etrafıma bakındım. Neredeyse günün tamamında dışarıdaydık. Toplasan iki saat evde durdu. Hani karlar kraliçesi filan var ya, geçtiği dokunduğu her yeri buza çeviriyor. Çocuk da o misal, geçtiği her yeri ahıra çeviriyor… Sadece ileride anneye rahat rahat laf edebilmek için bulaşıkları yıkayıp, topladım her yeri. E yorulmuşuz, zaten bu da uyanır birazdan, ben yatıyim en iyisi… Tavuk misali…

Bu arada akıllı anne kabız olarak teslim etmiş meğersem çocuğu bana. İki gündür katı atıktan ziyade sadece gaz salınımı yapıyormuş. Çok zekice bir plan tabi. Büyük patlama babaya denk gelecek büyük ihtimalle. On takla attım ama o kütleyi alamadık. Pazar günü anne gelince, oğlum evin tanrıçasına sundu kurbanını… Ya da evin kurbanına sundu kakasını… İkisi de olur ahaha. Bırakırsan babaya kakayı evin bebesinde, döner gelir patlar senin elinde.

Son olarak, anne geldikten sonra çocuk doğal olarak anneden intikam alma huysuzluklarına başladı. Her defasında devreye girip şöyle şeyler söyledim “Gel oğlum gel, sarıl bakiyim babana, üzdü mü anne seni hı? Annesi, biz Sarp’la akşamları şunları bunları yapıyoruz, ritüelimiz var. Di mi oğluşum?”

Düşene bir tekme de sen vuracaksın.

>:)

KARİYER DE YAPARIM ÇOCUK DA BAKARIM’ için 7 yanıt

  1. İnanın, içindeyken sıkan sorunları sizden okuyunca, çok gülüyorum ve rahatlıyorum, keşke kocam da önerime uyup sizi okusa…. İkinci çocuğunuzu bekliyorum:))) Bakalım onunla birlikte yaşanan maceralar, sizin ağzınızdan nasıl yazıya dökülecek:))) Sevgiler…

  2. ya inanılmaz eğlendim, her cümlede hönkürerek güldüm ve eşim geldi aklıma ahahha
    hele sonunda gel bakim oğluşumu kesinlikle bizimki de yapıyor allahım komedisiniz komedi aahhahah 🙂
    eline sağlık süper yazmışssın yine .

  3. aahahahahahahah çok güldüm ya. ben bunu denemiyorum çünkü 2 oğlum var ama denesem kesin benzer şeyler gelir başıma.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s