BEBELERE BALON

bebelere balon1

Hani korku fimlerinin klişe bir sahnesi vardır ya. Kurban mutfakta bulaşıkları çitiliyordur mutlu mesut. Kamera kurbanı karşıdan çekiyordur. Sonra telefon çalar, kurban kikirdeyerek sahneden çıkar. O ana kadar önünde durduğu için görünmeyen mutfak penceresinde katil görünür bir anda. ZINN diye. Biz de ufaktan altımıza kaçırırız bir kaç damla (pıt, pıt).

Bu hissi ilk bir kafedeyken yaşamıştım. Kafenin dışarıdaki bölümünde sırtım yola dönük, karşımda oğlum, oynaşıyorduk ki birden oğlanın faltaşı gibi açılan gözleri arkamda gördüğü bir şeye kilitlendi. Tehlikeyi hisseder hissetmez hemen oğlanı kucağıma alıp ”KAÇIIN” diye bağırarak camdan içeri girdim ve mutfaktan geçerek, arkada park edilmiş bir motorsiklete binerek peşimizde olduğunu varsaydığım katilden kaçmaya çalıştım. Yine abarttım di mi? Olsun, bu gerçek olsaydı oğlumun gözünde ne karizma yapardım onu hayal ettim bir an. Gerçi eşim o karizmayı bana yedirirdi ama…

İşte çocukla dışarıdayken baloncuyu gördüğümüzde aynen bu sahne canlanıyor gözümde. Uzakta durup pis pis sırıtarak bize bakan o baloncu… Az sonra masum yavrumu elindeki renkli hava keseciklerini kullanarak bilinçsizleştirecek ve acımasızca kendine çekip bizi teslim alacak o baloncu…

Sizin de anlamış olduğunuz üzere, oğlumun gözlerini faltaşı ebatlarına getiren kişi katil değil, baloncuydu. Oğlan ”BABAAAA BALOOON” diye zıplarken tavşan gibi, bana çok fazla seçenek kalmamıştı. Direnmeyi düşündüm. Ama balık oltaya takılmıştı. Yavaş yavaş yaklaşmaya başladı baloncu bize doğru. ZINN. Gözlerini oğlumdan ayırmıyordu. ZINN. Hele o yüzünde, peçeteye damlamış mürekkep gibi sinsice yayılan, zafer dolu, muzip sırıtma. ZINN. Ve o acımasız dudaklardan dökülen, böğrüme bıçak darbesi gibi inen kelimeler: ”Babası bir balon al oğluna, hangisini istersin küçük bey?”. ZINN, ulan, ZINNN!!!

Hayat basittir aslında. Çok fazla seçenek sunmaz çoğu durumda. Siyah mı beyaz mı? Evet mi hayır mı? O balonu alacak mısın, almayacak mısın? Farz edelim, ”Hayır amcası şimdilik gerek yok, almicaz” dedin. Tahmin et çocuk buna nasıl tepki verir. Renk renk, şekil şekil balonlar ağır çekimde gamsızca salınırken gözlerinin önünde.

”Aslında haklısın babacığım, gerçekten ihtiyacım yok. Hem zaten ya iniyor bir gecede ya da patlıyor eve gitmeden önce”?

ZAAAART!!! Yanlış cevap.

Ahtapot gibi sarılacak çocuk bacaklarınıza o balonu almanız için. Varsayalım ki yenilginin hazmedilmemiş gurultusu midenizde, kabul ettiniz balon almayı. Kederden titreyen dudaklarınızdan ”Seç… bir tane…yavrum…” sözleri döküldü. Bizim çocukluğumuzda iki tip balon vardı. Bi bildiğiniz düz balon, tek renk. Bi de üstüne reçel kıvamında mürekkepten koyu mor veya koyu bordo paralellerle süslenmiş daha afilli (!) balon tipi. Şimdi bakıyorum, Pepe salağından uçağa, Sünger Bob’tan PSY’a kadar envayi çeşit var.

”Seç bi tane oğlum”.

Oğlan bakarken, hangisi mmmm hangisiii diye, birden bağırır ”UÇAK!”.

Baloncu az önce sapladığı bıçağı bi de çevirir gevrek gevrek. ‘Sana Pepe verelim mi?”

YA ne pepesi BE??? Uçak dedi çocuk UÇAK!!! Versene be uçağı, nerden çıkardın pepeyi???

”Baba pepeyi de al”.

Al işte…

Almicam!

Sonra bir pazarlığa girişirsiniz çocukla. Nadiren iki, ama kesinlikle bir balon alınır.

İyi, hadi amcası ver bakalım bi uçak… Ne kadar?

-”Uçağın tanesi 15”

Gerçek uçak demedim, yanlış anlama oldu galiba, biz uçak şeklindeki balonu kastetmiştik.

-”15 lira”

Yuh.

-”Pepe’yi de al ikisini 25’e veririm”

Al o pepeyi… (Çok özürdilerim, yazarken bile sinirlerim zıpladı).

Uzaklaşırken elimizde uçakla, baloncunun hunhar kahkaları çınlıyordu kulağımda.

NIHAHA…NIHAHAHA… NIHAHAHAHAHAHAHAAAAAAA!!!

Gel zaman git zaman, biz bu baloncuyla gittiğimiz her yerde karşılaşmaya başladık. En çok da parkta, doğal olarak. Eşimle beraber parka girerken birimiz önden teftişe çıkıp etrafı kolaçan ediyorduk. Orada mı? Evet saat 2 yönünde, pembe kaydırağın sağında bekliyor. Bizi gördü mü? Hayır sanmıyorum, bu tarafa bakmıyor henüz. Plan ne? Hemen sola kırıp parktan çıkıyoruz, koşmaya hazır ol, her an bizi farkedebilir. Yolun az aşağısında başka bir park var şansımızı orada deneyelim… İnada bindi ya bi kere. Almicaz o balonu. Yenilmicez baloncuya. Ama baloncu işinin ehli. Çoğu zaman biz güvenli bir parkta oynarken ZINN diye zıplayarak çıkıyordu bir ağacın arkasından ya da kafenin köşesinden. En son karşılaşmamız şöyle oldu…

Yine bizi kendine doğru çektikten sonra, çocuk ”BABA BALONNN” diye çığrındı. Ama bu sefer bir şey farklıydı… Bu sefer beni zafere götürecek bir planım vardı. Zafer benim köpeem olacaktı… Önce çaresiz numarasına yatıp ezik ezik yaklaştım. Tam yanına geldiğimizde, müthiş numaramı patlattım:

”Sarp, ev balon dolu hayatım, ben sana dinozor alıcam, ama ikisi birden olmaz. Dinozor ister misin hı? Kocamaan bi dinozor alalım sana. Balon mu, dinozor mu? Hı?”

Tabi ki dinozor.

Baloncuuu n’oooldu? Bozuldun mu ciciiiiim?

Hehehehe hhahahahaha NIHAHA NIHAHAHAHAHAHA!!!

 

NOT: Sanıldığı kadar hunhar değilim. Baloncunun da herşeyi en nihayetinde bize gıcıklık olsun diye değil de bildiğimiz ekmek parası için yaptığının farkındayım. Adam satmak için en uygun taktiği uyguluyor. Balonlarla gidip Tapu İdaresi kapısında müşteri arayacak hali yok. Tabi ki parkta takılacak. Ama olsun. Sonunda ben kazandım ya 😉 Ayrıca o balonları evde tekrar şişirirken hangi hastalığı kapıcam korkusundan da kurtulmuş oldum…

BEBELERE BALON’ için 6 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s