Bir süredir yazamıyordum. Sizlerden gel(me)yen yoğun talep üzerine yazma olayına dönme kararı aldım. Bu yaz malum zivziv gezdim. Bi sürü malzeme çıktı yazacak ama hepsini unuttum. Biri hariç.
Eşim ve oğlum Yaz boyu Çeşme’de takıldıkları için bende haftasonlarımın hepsini orada geçirdim. Geçen sene Ilıca Halk Plajı’ndan (IHP) bahsetmiştim (bakınız “Sadeliğin Dayanılmaz Hafifliği”), bu sene başka bir tecrübe edindim onu paylaşmak istedim.
Ben oğlumun yaşındayken kamp yerleri vardı, aileler yazın oralara giderlerdi. Genelde devlet işletmesi olurdu. Karton kutudan hallice odalarda çeşitli ebat ve renkte böceklerle birlikte, sıfır lüks içinde, ama harika koylarda kalırdık bu kamplar sayesinde. Yemekler kapalı büfe, fiyatlar miniminnacık, servis yoktan hallice olurdu. Günübirlik gittiğimizde ise simit parasına girerdik. Sonradan bir bardak naneli limonatayı 20 kilo limon fiyatına satan “beach”ler türedi. Artık hemen herkes bu biiçlerde takılıyor çünkü artık yaz kampları kalmadı. Daha doğrusu ben öyle sanıyordum. Bu yazıda yakın zamanda gittiğim Çeşme Sheraton Oteli’nin biiçiyle Urla Devlet Demiryolları Yaz Kampı’nı karşılaştıracağım.
Sheraton’da otele girdiğinizde sevimli bir görevli sizi güler yüzle karşılıyor. Hemen arkasında bir masaya konmuş limonata ikramından alıp duvardan duvara mermer kaplı lobiden geçip havuz ve plaja açılan tek kapıya yöneliyorsunuz. Kapının hemen önündeki kürsünün arkasındaki görevli gülümseyerek size haftasonu kişi başı fiyatın 65TL olduğunu belirtiyor. Gülümseme olayı çok önemli. Tahminim, daha önce tartaklanan görevlilerin geliştirdiği bir taktik. Tam o sırada yutmaya çalıştığınız limonata, siz OHA derken genzinize kaçıyor ve burnunuzdan damlarken öksürerek parayı çıkarıyorsunuz. Akabinde havlularınızı alıp plaja yöneliyorsunuz. Plaja geldiğinizde sizi gören ilk plaj oğlanı (beach boy) koşarak kaç kişi olduğunuzu öğreniyor ve telsiziyle anons ederek en uygun şezlonglara yerleştirilmenizi sağlıyor. İskeleden gelen cıstak sesleri eşliğinde turkuaz denize karşı yayılıyorsunuz. Şezlonglar tertemiz, ve her şemsiyede servis istediğiniz zaman basabileceğiniz bir düğme var. Çalışanlar o kadar kibar ki, yemek ısmarlarken adamlara zahmet çıkardığımız için özürdilemek geliyor içinizden. Utanmasam “Siz yorulmayın ben mutfaktan alırım” dicem. Ortalama bir yemek tabağı 30TL, minyatür bira 16TL, kaynamış mısır 7,5TL, bildiğiniz Magnum Klasik dondurma 12TL!!! Tesislerde iki havuz, bir oyun salonu, bir çocuk kulübü, bir de çocuk oyun parkı var ki, bazı şeylerle (hamur ve boyalar başta olmak üzere) ben oğlumdan çok oynadım. Bir ara plastik evlerden birine oğlumla beraber girdik ama ben sıkışıp kalınca beni halatlar yardımıyla dışarı çıkardı görevliler. 4 yaşından büyük çocukları kulüpteki ablalara teslim eden anne babalar, yılların biriktirdiği selülit ve göbeklere aldırmadan gençlik günlerindeki gibi, plajda müzik eşliğinde el ele koşma şansı bulabiliyor. Daha gerçekçi olursak, çocuğu bırakıp bir sayfa kitap okuduktan sonra şezlongta fosur fosur uyuyorlar. Olsun… Zaten çoğu çocuğun bakıcısı koşturuyor peşinde. Deniz temiz, dalgalı, dibinde kumdan başka görecek hiç bir şey yok, ve su sporları milli aktivite sayıldığından(!), Yunanistan sınırı gibi çekilmiş dubaların ötesinde yüzmek tehlikeli.
Şimdi Urla TCDD Yaz Kampı. Girişte sararmış bir şemsiyenin altında oturan amca 10TL alıyor (personelseniz 6TL). Amca gülmüyor. Limonata yok. Denize kadar basamak basamak dizayn (!) edilmiş beton alanda kırık olmayan şezlongların hepsi kapılmış. Şezlonga havluyu sermek tehlikeli çünkü deliğin nerede olduğunu göremiyorsunuz. Cort diye sol kolunuz düzlemden kaybolabilir. Çalışan yok, dolayısıyla telsiz yerine toplu anonsla iletişim kuruluyor. Müzik İzel-Çelik-Ercan. Bir ara eşim bana “Tembel heriiiif, allah belanı vermesiiin, malak gibi yatacağına kalk da çocuğuna dondurma, karına bi şişe su al adı batasıcaa!” diye höykürdü (Şimdi ona sorsanız, ben “Aşkım bize su, Sarp’a da dondurma alabilir misin?” demiştim, der. Bana ne, ben duyduğumu söylüyom). Elime de 5TL tutuşturdu, bu yeter herhalde, diye. Ben bi de para üstüyle dönünce kazı-kazanda 2,5TL çıkmış gibi sevindik. Hesap şu: iki su 1TL, bir kornet dondurma 1,5TL!!! Az daha sıksan bedava… Bu arada 1le 1,5ğu toplayıp sağlama yapanları kınıyorum… Çocuk kulübü filan var mıydı bilmiyorum ama hayvan gibi bir su kaydırağı vardı çocuklar için. Gerçi sırada bekleyenler daha çok ergen ve kıllı tiplerdi ama olsundu. Etrafta koşuşan çocukların arkasında sıcak takipte olanlar Asya’dan ithal bakıcı değil bizzat kendi anne babaları veya abla abileriydi. Deniz cam gibi, dibi midye, ot ve balık doluydu. Hatta hayatımda ilk defa manta balığı gördüm. Hayatımda hiç bu kadar hızlı yüzmemiştim. Dubalar yüzenlerin kafaları jet-skiyle buluşmasın diye değil, boğulmasınlar diye kısa tutulmuştu ama koyda tek su sporu deniz bisikleti olduğu için rahat rahat açılabiliyordu isteyen. Duşlar ortak, vanaların her biri farklı ve muhtemelen benim yaşimdaydı. Kadın ve erkeklerin duş alanlarının farklı olması da tesisin yaşını belli ediyordu. Ben güneşte piştikten sonra buz gibi bir birayı eksik etmem ama burada bira olmayacağına kanaat getirmişken, çöplerdeki bira kutularını görünce pis bir sırıtma yayıldı yüzüme. Acaba hangi sene şişe bira yasaklandı diye düşünürken Devekuşu Kabaresi’nin Yasaklar oyununu andım… Sarp benim yaşıma geldiğinde böyle bir yer kalacak mı diye sordum kendime.
Benim hangisinden daha çok keyif aldığım malum. Peki siz hangisini tercih ederdiniz?