“Bu dünyada iki tip insan vardır. Bir, Castin’i sevenler; iki, Castin’i sevmeyenler.” – Patrişya Malet, Castin’in Annesi
Ben Castin gördüm.
Bu cümleyi kurabilmek bile çok büyük bir ayrıcalık.
Ailemizin minik prensesi olan 11 yaşındaki yeğenim Damla beni Castin konserine götürdü.
O akşam yaşadıklarımı tüm baba, amca, ve dayıgillere örnek teşkil etmesi için paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz konser İ.T.Ü. stadyumundaydı. Trafiği duyunca Damla ve ben metroyla gittik kampüse. Kapıda üniversitenin öğrencileri castin tişörtü, maskesi, kafa bandajı filan satıyorlardı. Kapıdan geçip konser alanına doğru yürürken başka öğrencilerin ilim dolu satış tekniklerini gözlemledim:
“Giieel gieel castinin içtiği sular bunlar!”
“Cas-cas-cas castiiiiin maskesiiiiee”
“Castin bu tişörtü elleriyle dokudu, al bir tişört, ol bilibıır” gibi…
Kapıda oluşan muntazam kuyruklara hayran kaldım. Yeni jenerasyonun memlekette sıra bekleme kültürünü en sonunda değiştireceğine kanaatim tam oldu. Ebeveynler kaynak yapmaya çalışırken kendi çocukları tarafından uyarılıp sıranın başına geçiyorlardı, başları önde olarak. Castin hayranlarının haftalar önce ince ince işleyip dokudukları kalp dolu pankartların üstüne basarak girdik içeri (pangart yassah kardeşim, diye almıyorlardı). Madem almıyon, biriktir, as panoya, İBB Genç Castin Hayranları 1. Geleneksel Karma Pankart Sergisi olsun, halk görsün.
Su alalım diye kuyruğa girdik, o sırada yanımızda duran iki cino delikanlıdan biri “Ay jüstin mi okunuyor bu?” dedi ve gülmeye başladılar. Önümde duran kız sanki ceddine küfretmişler gibi hışımla dönüp “Cas-tin diye okunuyor o tamam mı?! Castin, anladın mı?!! Lütfen O’nun adını doğru söyle” diye hırladı. Ben tırs… Sessizce başka bir yere baktım ve oraya gelene kadar Damla’yı kızdırmak için yapmakta olduğum “jüstin” sataşmalarına son verdim.
Uzun ince bir yoldan stadyuma geldik, ve ben içeri girince müthiş bir çığlık tufanı kapladı ortalığı. Tam “Hayır ben Castin değilim, arkadaşlar sakin olalım” diye böbürlenecektim ki, seslerin ara ara gaza gelip “CASTİİİİİİEEEN” diye dellenen kız gruplarından geldiğini anladım. Hani gayzerler durur durur, sonra birden gümbür gümbür patlayıp sonra yine dururlar ya, aynen öyle. Yer yer sağnak çığlıklı.
Girdiğimizde sahnede iki DJ güncel parçalardan derledikleri repertuvarlarını sergilerken bizde hafif hafif sallanarak kaslarımızı ısıtmaya başladık. Bi ara farkettim ki benim gibi çok ebeveyn yok etrafta, hep çocuklar…Damla biz yanlış girdik galiba filan derken anladım ki, tüm yetişkinler sahayı ayıran çitin dibine çökmüş, ya kitap okuyor, ya telefonunu kurcalıyor, ya da sohbet ediyor (çakallaaar). Aralarda yer bulamayınca uyuyan bir amcanın üstüne oturmayı denedim çaktırmadan, ama o da çocukları rahat bıraksın diye uyuma numarası yapıyormuş, kovaladı beni. Ben de “Ben ezelden beri gencim, genç doğdum genç yaşarım!” diye takılan ve DJ’le coşan ebeveynlerin arasına geri döndüm. Derken DJ bay bay dedi ve sahne boşaldı; karardı ve sahnede bir gölge belirdi. İşte o an bir çığlık hüzmesi kapladı ki ortalığı, sanırsın İsrafil, Castinin ön grubu olarak çıkmış sûr borusuna üflüyor. “Damla YERE YAT!” diye bağırdım ve kendimi bıraktım…
Sonra sahne ekibi işe başladı. Seyirciler hiç üşenmeden tam iki saat boyunca yarı karanlık sahnede her teknisyen belirdiğinde Castiiiiiiin diye yıktılar ortalığı. 9:30’da sahnedeki ekranda zart diye bir geri sayım başladı, 10 dakikadan aşağı. Sanırsın Türkiye Mars’a ilk astronotu gönderiyor. Etrafımdaki kız çocukları 3 dakika kala heyecandan hüngür hüngür ağlamaya başlayınca hemen bizi almaya gelmesini söylemek için ablamı aradım, ama nafile, akıllı telefonum bile kendini kapatmıştı. O an geldiğinde, o yüce an zamanın okunu kalbimize gömdüğünde, stadyumdan bir ses yükseldi ki, yemin ediyorum, az kalsın altıma kaçırıyordum. O sırada dizlerim beni daha fazla çekmediği için yerde bağdaş kurmuş oturuyordum, hemen ayağa kalktım korkudan, “Lan sen castinin huzurunda nasıl oturursun deyyus” derler diye.
Öyle bağırıyorlardı ki, yanımdaki kızın küçük dilinin ağzından çıkıp geri girdiğini gördüm. Onu da bırak, 45’in üstünde bir kadının castini ağlayarak seyrettiğine şahit oldum, ki ne gördüğümden hala emin değilim. Sonra sahneye bir çocuk çıktı ve şarkı söylemeye başladı. İddia ediyorum Castin Bibır aslında 30 yaşında ama minyon ve köse olduğu için küçük gösteriyor (Çok özürdilerim ama bu geyiği yapmadan geçemezdim). Mutlaka biliyorsunuz, Castin bi ara seyirciye küstü. Belki geri dönmez umuduyla diye bir kaç damla yaşta benim gözlerimden süzüldü, ne yalan söyliyim. Ama onun dışında hiç ağlamadım, yemin billah. Sonlara doğru sıkıntıdan Castiin diye bağırmayı denedim sesimi inceltip. Şikayet gelince vazgeçtim.
Daha yazacak çok şey var ama, çok uzun olur, ben olsam okumam şahsen.
Toplam 5 saat ayakta, sürekli-çığlığa maruz kaldıktan sonra, duyma yetilerimi ve dizlerimi stadyumda bırakarak dönüş yoluna koyulduk Damla’yla…
Peki sonuç?
Ben Castin gördüm.
Gerisini göremeyenler düşünsün.
Yannız hocam çaktırmadan felekten bir gün çalmışsınaaa..Ben karımla çocuğu evde yannız bırakıp konsere gitsem döndüğümde hiçbir şeyi bıraktığım gibi bulabileceğimi sanmıyorum.