Önce telgrafın telleriyle başladı. Sonra telefon. Derken bilgisayarlar geldi dünyaya. E-posta, mIRC, ICQ, Yonja, Yahoo Groups derken, bir hapşırdık, gözümüzü geri açtığımızda, Facebook, Whatsapp, Viber, Skype, Hale, Lale, Jale… Dijital komünikasyonistler olduk. İlk elden gidenlerden biri özel hayatın gizli köşelerinde himini himini diye saklanan bilgilerdi. Derken yüce ulusların güçlü devletleri “hele bi dinliyek” diye daldılar ortama. Eskiden özeldi, oldu sana “genel”. Bunun yanında bir şey daha değişti. Eskiden bilgi yoktu, ya da vardı da ulaşması çok zahmetliydi. Şimdi bilgi kum gibi. Ulaşması çok kolay ama bu sefer de bilgi kirliliği ile uğraşıyoruz. Biz “1 Ocak 2016’dan itibaren sözleşme şartlarını değiştireceğini ilan eden Facebook’un yeni kullanım koşullarına cevaben…” diye saf ve temiz bir şekilde avukatçılık oynarken, özel bilgilerimiz kirli bir dünyanın içinde denizanaları gibi ağır ve özgür, salınmaya devam ediyor.
Konu ne?
Konu şu: Sosyal medya dışında bir yer daha var özelimizin pervasızca paylaşılıp manüpile edildiği…
Yuva.
Evet yanlış duymadınız. Yuva. Evdeki minik antenli casuslarımızın sabahtan akşama kadar, bir gün önce evde olanları, konuşulanları, anladıkları ve uydurdukları kadar paylaştıkları sosyal habitat. Bunlar okuldan çıktıklarında soruyoruz ya “Oğlum/Kızım naaptın bugün okulda, nasıldı?” diye. Onlarda şak diye yapıştırıyorlar, “Emre’nin annesiyle babası kavga etmiş”. Biz n’apıyoruz? “Anlıyorum. İstersen şimdi onu boşver, sen ne aktiviteler yaptınız onu anlat” diyoruz. Şaka şaka, der miyiz hiç öyle. “Hadi yaa, aaa neden kavga etmişler pekii” diye merakımızı besliyoruz. “Emre başka ne anlattııı, söylesene be?! Bak sana şeker alıyım, ister misin? Başka neler olmuş bakiyim?”. Peki biz sanıyor muyuz ki Emre evde olanları şakır şakır anlatırken bizim öz bebemiz ketum bir sessizlik içinde dinlemekle yetiniyor? Nayır tabi ki. Nolamaz.
Anlatayım…
Bigün oğlanı yuvaya götürüyoruz. Kendisi pusetinde takılıyo. Bi kavşakta durduk. Baba gelsene kulağına bir şey söylicem, dedi. Eğildim. “Benim okuldan bir arkadaşımın babasının bacağı koptu”. Benim bet beniz soldu, anlamadım oğlum bi daha söyle??? “Benim okuldan bir arkadaşımın babasının bacağı koptu”. Lan?? O sırada benim suratımın halini gören eşim atladı hemen “N’ooldu” diye. Ben sessizce durumu izah ettim eşime, bi de soruyorum kimin babası diye. Meğersem okuldan bir arkadaşının babaannesinin bacağı kırılmış. “Haa e iyiymiş o zaman” demiyoruz tabi, çok geçmiş olsun zor bir şey elbet ama bacağın kopması nerede bu nerede.
Buradan yola çıkacak olursak, aşağıdaki gibi olası senaryoların olması, çok şaşırtıcı olmamalıdır diye düşünüyorum.
“Arda’nın babası Bat-Man’miş” (Arda’nın babası oğluyla oynarken Bat-Man olmuştur)
“Özlem’in annesinin kuyruğu varmış” (Özlem’in annesi kızına “Ya sen benim kuyruğum musun” demiştir)
“Sonya’nın dedesinin ayakları kaka kokuyormuş” (Sonya’nın dedesi haftasonu kakaya basmıştır)
Aslında bu şekilde kulaktan kulağa yamulan bilginin şakacı bir masumiyeti var. Daha tehlikeli olan, kulaktan kulağa yamulmayanlar.
Misal: “Dün babam tuvalete girdi kaka yapmaya, sonra annem ‘boğulduk’ dedi, çok güldüüük hihihihihi”
Sabah çocuğunuzu yuvaya götürürken veya akşam alırken karşılaşıp, karşılıklı tebessümdüğünüz velilerin yukarıdaki gerçekten haberdar olduğunu düşünün.
Öğretmenlere hiç girmiyorum, onların her biri bir sır küpü. En çok denizanası görenler onlardır diye tahmin ediyorum. Kara kutu 🙂